Haber Merkezi
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Mersin Şubesi, 17 Ağustos 1999’da merkez üssü Gölcük olan Marmara Depremi’nin yıl dönümünde basın açıklaması yaptı. Şube binasında gerçekleştirilen açıklamada, kentleşmenin ve sanayileşmenin çok yoğun, ticaret, eğitim ve sağlık yapıları ile birlikte altyapının gelişmiş, sanayide yaratılan katma değerin oldukça yüksek olduğu bu bölgenin birinci derece tehlikeli deprem kuşağında olduğu bilindiği belirtildi.
Depremlerin sadece önemli ölçüde can ve mal kayıpları ortaya çıkarmakla kalmadığı bunun yanında çok daha büyük bir tehlikenin henüz yaşanmadığını da hatırlatıldığı dile getirilen açıklamada, “Bu tehlike Marmara Denizinin içinde olacak bir depremdir ve İstanbul’u ve çevre illeri büyük ölçüde etkileyecektir. Bu nedenle İstanbul Depremi üzerinde bilim insanları çeşitli çalışmalar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Yaşanacak olan İstanbul Depremini ve ülkemizin diğer yerlerinde yaşanacak olan depremleri afet yönetimi açısından inceleyerek gerekli önlemlerin alınması gerektiğini de ortaya koydular. Biz de İnşaat Mühendisleri Odası olarak genelde deprem zararlarını azaltmak, özel olarak da İstanbul Depreminin ortaya çıkaracağı kayıplara ilişkin birçok çalışma yaptık. Daha önce de ülkemiz büyük depremlere tanık olmasına rağmen 1999 depremleri, ülke için önemli bir dönüm noktası olarak düşünüldü. 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli deprem bir milat olarak kabul edildi. Yapı üretim sürecindeki eksiklikler, mevcut yapıların durumu ve ülkemizin kentleşme ile ilgili politikaları, afete hazırlık konusu ve ilgili mevzuatlar olmak üzere geniş bir yelpazede ortaya çıkan yetersizlikler ve hatalar gözler önüne serildi. Ne yazık ki 1999 depremlerinin ortaya çıkardığı ağır bedellerden yeterli ölçüde ders çıkarılmaması, 2011 Yılında yaşamış olduğumuz Van depreminin acı yüzüyle bir kez daha anlaşıldı” ifadelerine yer verildi.
“YAPI STOKUMUZ YETERSİZ”
17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Deprem’inde, yapı stokunun %6’sının yerle bir olduğu, %7’sinin ağır hasar aldığı, %12’sinin de orta ölçekte hasar aldığını belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Açıkçası depremden önemli ölçüde etkilenen Yalova, Adapazarı ve Kocaeli’nde bulunan yapı stokunun %25’i oturulamaz hale gelmiştir. Okullar, işyerleri, endüstri tesisleri, köprüler, hastaneler, diğer kamu yapıları ve konut nitelikli yapılar önemli ölçüde hasar alarak can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Gerek 17 Ağustos Depreminin ortaya çıkardığı gerçekler gerekse diğer depremlerde karşılaştığımız durumlar yapı stokumuzun büyük ölçüde risk taşıdığını, yani deprem güvenliklerinin olmadığını, açıklıkla ortaya koymuştur. Deprem, diğer doğa olaylarından farklı olarak çok sayıda yerleşim yerlerini etkilemekte ve daha büyük hasarlara neden olmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde topraklarımız büyük ölçüde depremlerden etkilenmiştir. Çoğunlukla kırsal alanları etkileyen depremlerin yaşandığı ülkemizde, ilk kez 1999 Doğu Marmara depremleri yoğun yerleşim alanlarının bulunduğu metropol alanları önemli ölçüde etkilemiştir. Deprem sonrası ortaya çıkan zararları azaltmak için sadece yara sarma anlayışı ile hareket etmek sorunun ana kaynağını ortadan kaldırmıyor. Sorunu sorun olmaktan çıkaracak olan deprem yaşanmadan önce alınacak önlemlerde saklıdır. Deprem öncesi alınacak önlemler deprem riskinin azaltılacağını ortaya koyuyor. 1999 Marmara Depremi sonrası geçici ve kalıcı konut uygulamalarına yönelik olarak yapılan çalışmalar diğer yapılarla birlikte konutun insan için özel anlam taşıyan bir yapı olduğunu ortaya koymuştur. Konutu; insanın fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyede ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle birlikte ele almak gerekiyor. Konut yapmak sadece bina yapmak değil, binadan da önemli olan yaşamı biçimlendirmektir.”