GİZEM EKİCİ
Köy Enstitülerinin kurulduğu günden bu yana serüveni Köy Enstitüleri Mersin Şubesi tarafından düzenlenen panelle anlatıldı. Panele, Yeni kuşak Köy Enstitüleri Derneği Başkanı Hülya Aslan, Eğitim Bilimcisi Prof. Dr. Özler Çakır ve Eğitim Planlama Uzmanı Mustafa Yalçın konuşmacı olarak katıldı.
“DÜNYADA ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLİYOR”
Panelde ilk olarak konuşma yapan Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Başkanı Hülya Aslan, Köy Enstitüleri’nin dünyada hala eğitimin örnek modeli olarak gösterilen ve kendi öz benliğinden doğan bir uygulama olduğunu söyledi. Köy Enstitüleri’nin öğretmenlere beceri kattığını kaydeden Aslan, “Köy Enstitüleri hazıra konulacak yuvalar değillerdi. Yaratıcı kişilerle, sil baştan, bir ulusa gelecek hazırlıyordu. Bu bir sistemdi, insanlık için gerekli bir ilaç gibiydi. Köy Enstitüleri, uluslaşma ve insan olma sürecinde silah yerine çağdaş bilginin ve akla dayalı eğitimin kullanıldığı ulusal Kurtuluş Savaşı olarak tanımlanabilir. Köy enstitülerinde ezberci bir eğitim anlayışından öte, öğrencinin tartışabilmesini ve eğitimin her halinde aktif olmasını sağlayan, uygulamaya dönük bir. Bizler geçmişte bu topraklarda dünyanın en iyi eğitiminin gerçekleştirildiği Köy Enstitülerinin aydınlanma ışığından yararlanmış yurttaşlarız” dedi.
“ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ DEĞERSİZLEŞTİRİLDİ”
Eğitim Bilimcisi Prof. Dr. Özler Çakır da, Köy Enstitüleri’nden günümüze öğretmen niteliğine değindi. İlk olarak 1982 yılında çıkarılan yasa ile birlikte öğretmen yetiştirme işi üniversitelere devredilme sürecini anlatan Çakır, “Açıldıkları tarihten itibaren de eğitim fakültelerinin yapılanması, programları, tıpkı eğitim sistemimizin diğer kademeleri olan ilköğretim ve ortaöğretimde olduğu yazboz tahtasına çevrilmiştir. İlk açıldıkları yıllarda eğitim fakültelerinin öğretim elemanı ihtiyacı, alanda uzmanlaşmış öğretim elemanı olmaması gerekçesi ile fen-edebiyat fakültelerinden giderilmeye çalışılırken, öğretmen yetiştirme programlarını da her fakülte kendisi hazırlamıştır. Tabi tüm bu süreçlerde, eğitim fakültelerinin ve yetiştirdikleri öğretmenlerin niteliği sorunu gündemden yine hiç düşmemiştir. 2002 yılında iktidara gelen AKP ile birlikte tüm eğitim sisteminde, buna bağlı olarak da tüm eğitim kurum ve programlarında ‘Dindar ve Kindar’ nesiller yetiştirmek üzere hızla Ortaçağcılaştırma gerçekleştirilirken, yüksek öğretim kurumları ve dolayısı ile eğitim fakülteleri de bundan nasibini almıştır. 2006 yılına gelindiğinde Eğitim Fakültelerinin niteliği tekrar gündeme gelmiş, bu yıldan başlayarak, 2008, 2009, 2011 yıllarında programlarda ‘nitelik, kalite, mesleki-milli-manevi değerler, akreditasyon, Bologna süreci’ diye diye, bu geriye gidişi hızlandıran düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan her yeni düzenleme, öğretmenlik mesleği için yeni sorunlar oluşturmuş; bedelleri ağır olan sonuçlara yol açmıştır. İşte bazıları:
Bakkal dükkânı açar gibi üniversiteler ve bunlara bağlı olarak da Eğitim Fakülteleri açılmış, bilimsel yetkinlikleri ve uzmanlıkları olmayan devşirme personel kullanarak öğretmen eğitimi iğdiş edilmiştir. Buralarda bin bir emekle okuyup mezun olan genç öğretmenlerimiz, işsizliğe mahkûm edilmiş; üstüne üstlük, işsizlik cenderesinde kıvrandırdıkları üniversite mezunu gençlerimize formasyon programları yoluyla umut tacirliği yapılarak, sayıları beş yüz bini bulan ataması yapılmayan öğretmenler ordusu yaratılmıştır. İşsiz kalma, üretim dışı kalma baskısına dayanamayan onlarca genç öğretmenimiz canına kıymıştır.
Büyük bir kısmı ise hayatlarını onurluca kazanmak için herhangi bir sosyal güvenceden yoksun olarak, boğaz tokluğuna çeşitli işlerde (inşaat işçiliği, kâğıt toplayıcılığı, pazarcılık, temizlik işçiliği) veya özel sektörde çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmış, bir kısmı ise bu süreçte ne yazık ki iş cinayetlerine kurban gitmiştir. Görüldüğü gibi, bu süreçlerde öğretmenlik mesleğine yönelik saldırılar, itibarsızlaştırma politikaları ara verilmeksizin planlı olarak ve pervasızca sürdürülmüştür. Tüm bu saldırılarla meslek ve insan onurunu ayaklar altına alınmıştır” dedi.
“DÜNYADA BÜTÜN BİLİM DALLARININ TEMSİL EDİLDİĞİ İLK EĞİTİM SİSTEMİ”
Eğitim Planlama Uzmanı emekli öğretim görevlisi Mustafa Yalçın ise, Köy Enstitülerinin dünyada bütün bilim dallarının temsil edildiği ilk eğitim sistemi olduğunu belirtti. 1950’li yıllarda, özellikle Hollanda, Danimarka ve İskandinav ülkelerinde kalkınma planlarında eğitimle ilgili olarak uygulamalarında Köy Enstitülerinin yapısında olan özelliklerin olduğunu aktaran Eğitim Planlama Uzmanı Yalçın şunları söyledi: “Köy Enstitüleri tarımla uğraşan köylülere bilgiler vermiştir. Mahalli yönetimler; kırsal kesimin verimli bir üretici olmalarını teşvik için adına ne derseniz deyin, köylü pazarı- buğday pazarı – üzün hanı gibi mekanları hazırlamalıdır. Mersin, mevcut olanaklarımıza baktığımızda, toptancılar kompleksi, ilimizin ve çevre illerinin tarımla ilgili her türlü ihtiyaçlarına cevap verebilecek kapasitededir. Köylerimizde küçük arsa veya arazilerde; kendine göre küçük sebze meyve üretimi yaparak geçimini sağlayan ailelerin üretimlerinin satış yapabilecekleri mekanlar oluşturulmalıdır.”