Şiddet, insan yaşamının her alanında karşılaşılan ve dünyada giderek önemli duruma gelen bir toplum sağlığı sorunudur. Şiddet aynı zamanda insan hakları ihlalidir.
Yaşadığımız çağda maalesef şiddet artmaktadır.Gelişen teknolojik dönem ve ekonomik kaos ile siyasetin sığlaşması toplumsal şiddeti arttırmaktadır. Şiddetin bana göre temelinde insanlığın en büyük çelişkisi olan mülkiyetçilik kavramı bulunmaktadır. Mülkiyetçilik maalesef gücü ele geçirenlerin diğerlerine şiddet uygulaması sonucunu doğurmuştur. Kadın da bir birey olarak değil mülk olarak görünüp üzerinde serbestçe tasarruf edilebilecek bir meta olarak görülmektedir.
Evet, 25 Kasım Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, 1960 yılında MirabalKızkardeşler olarak bilinen Dominikli aktivistlerin cinayetinin anısına kutlanmaktadır. Bu gün, dünya genelinde kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda farkındalık yaratmak ve bu konudaki sorunları ele almak amacıyla önemli bir gündür. Birçok ülke, bu günü etkinliklerle, kampanyalarla ve çeşitli organizasyonların faaliyetleriyle anarak, kadına yönelik şiddetin sona ermesi için toplumsal bir bilinç oluşturmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda, kadın hakları savunucuları, devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, mağdurların desteklenmesi ve toplumsal bilinç oluşturulması için çalışmalara devam etmektedir. Bu önemli günde, kadına yönelik şiddetin her türlüsüne karşı durmak ve bu konuda toplumsal bir dönüşüm sağlamak için atılacak adımlar büyük önem taşıyor.
İstatistiklere göre Türkiye'de ve dünyada her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor.
Kadına yönelik şiddetin nedenleri:
Toplumsal ilişkilerden, ailede ve toplumda kadınlara verilen daha düşük değer
Bireysel ve biyolojik etkenler
Yakın ilişkilerdeki sorunlar
Kültürel olarak erkek egemen toplumlarda iki cinsiyet arasında eşit olmayan ilişkileri sürdürmek için baskı aracı olarak kullanma
Cinsel kimlik ve erkek otoritesi
Kadına yönelik şiddetin etki ve sonuçları üç başlıkta değerlendirilebilir: Fiziksel,Ruhsal ve Ölümcül.
Ülkemiz açısından bakacak olursak maalesef karnemiz kötü. Her gün artık adın cinayetleri ve kadına şiddet neredeyse “vaka i adiye”den oldu. Özellikle toplumsal şiddet ülkemizde büyüyerek devam etmektedir.
Kadınlara şiddetin önlenmesi ile ilgili gerçek anlamda mücadele yapılmamaktadır. Özellikle siyaset dilinin erkek eğemenyapısı,kadınlarıöteleyen,ayrımcı tarzda olması, kadına yönelik şiddetin ve toplumsal şiddetin nedenlerine gerçek anlamda çözüm üretme anlayışından yoksun olmamız şiddetin önlememesinin en büyük nedenidir.
Halbukibaşta erkekler olmak üzere egemen ziihniyetin şiddet uygulamadaki amaç ve saikleri öğrenip bunun üzerine gidip çözüm üretilmesi gerekmektedir. Neden insanlar şiddete başvurur,Özellikle toplumda ekonomik, sosyal anlamda ezilen baskılanan erkeğin hemen en yakınındaki güçsüz birey olan kadına ve çocuğa şiddet uygulaması sorunun temelidir. Eğitim düzeyinin düşük olması,toplumsal olarak şiddeti benimsemiş olmamız özellikle kadınların uygulanan şiddeti hak ettiğine dair inanç maalesef kabul görmektedir.hatta yargı önünde dahi şiddete istismara maruz kalan kadının hayat anlayışı,yaşamtarzı,giyinişivs unsurlar şiddeti hak ettiği yönünde bir kanaat uyandırmaktadır.
Kadın cinayetleri politiktir diyoruz.Ama maalesef bu bir slogandan öteye gitmeyen sadece protesto edip geçiştirdiğimiz bir gün ve sööylemedönüşüyor.Politiktir,doğru. Ama çözüm üretmeyen bir eylem ve kavram işe yaramaz.
Başta aile kavramının doğru anlaşılması,okul öncesi eğitimden başlamak üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin anlatılacağı,insan hakları başta olmak üzere,insanın hakları ile birlikte kabul edildiği bir yaşamın anlatılacağı bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Aile danışma merkezlerinin her semtte açılması ve sürekli uzmanlarca ailelere destek vermesi sağlanmalıdır.
Birey ve toplum sağlığı açısından şiddetin önlenmesi gereklidir. Anne-babalar, öğretmenler, sanatçılar, sporcular, toplum önderleri sağlıklı örnekler olmalıdır.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetle ilgili çağcıl düzenlemeler görece yenidir ve yeterince bilindiğini ve uygulandığını söylemek güçtür. Bu konuda tüm toplum bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. Türkiye'nin de imzaladığı "Uluslararası Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi"nin uygulanması konusunda tüm sivil toplum örgütleri sorumluluk almalıdır. Kadın Sığınma Evleri ile ilgili yasalar uygulanmalı, gizliliğe özen gösterilmelidir.
Şiddetsiz bir toplum dileklerimle.