Anladın mı diye sorar karşıdaki. Anladım deriz belki biraz düşünüp. Elbet ki bir şeyler anladık; ama anladığımız şeyin karşımızdakinin anlatmak istediğiyle aynı şey olduğu ne malum?
Neden aslında yanlış anlıyoruz?
Üç engele takıyoruz anlamakta.
Birincisi, bir kelimenin tanımının her kişide farklı olması.
İşte” Aşk” Bırak kişiden kişiye farklılaşmasını, insanın kendi hayatı boyunca her tecrübe edişinde biraz daha farklı değil midir bu kelimenin anlamı?
İşte” Din” Kimi için yalnızca yasaklar ve korku dolu, tarihin en büyük yalanı; kimi için sevgi dolu, ilerletici, akla hitap eden bir öğreti.
Ya da çok daha tartışmasız bir kelime: Mavi. Gök mavi, deniz mavi, bebek mavisi, göz mavisi…
Anlaşmamıza engel ikinci bir nedense, anladığımızı sanmamız.
Görür görmez, duyar duymaz, anladığımızı düşünüyoruz. İlk anladığımız şey, bu kelimelerin ya da sahnenin ifade edebileceği onca şeyden yalnızca biri.
Son olarak yüzleşme korkumuz bizi anlamaktan alıkoyar
Aklımızda yanlış olabileceğimize dair en ufak şüphe olduğunda, bildiğimizi düşündüğümüz şeyi istesek de soramayız.
Yanlış anlamak için tetikte bekleyene doğruyu anlatamazsın
İnsanların birbirini anladıkları iki yer bu dünyada...
Biri milli maçlar, diğeri mezarlıklar…
Halklar arasında bazı kurallar yazılmaz.
Bazı sevinçlerin tarafı olmaz.
Bazı acıların tarifi olmaz…
Kız evi, naz evi erkek evi kahır evi deyince düğün hazırlığında gelen aksiliklere kılıf bulunmuş olur biter…
Halk kendi arasında bazı anlaşmazlıklara deyimlerle, atasözleri ile kelimelerle ne de güzel çözüm buluyor.
Anlamıyoruz, anlatamıyoruz bari yanlış, anlamasak, yanlış anlaşılmasak!