Bugün Erik bahçesi gördüm rüyamda; çeşit çeşit… Baktım rüya yorumlarına…
Kırmızı Erik: Kabuk Parlak , İç Çürük ... Halk Pazarın en önüne dizmişler en cafcaflı kırmızı erikleri. Kabuğu parıl parıl, insanın aklını her türlü çeler. Ama eline alırsın; her tanesi kurtlu, içi ziyan. Kim bunlar? Sözde muktedirler, iş adamı diye geçinen üç kâğıtçılar, insanların gözünü boyayıp ‘asalet’ satan süslü soytarılar. Ağızlarından bal akar, sözleri dürüstlük pınarı gibi… Ama gerçek er geç çıkar, anlarsın bunlar yalancı, yapış yapış, çürük, habis. Zehirde, önce tatlıdır zaten. İçlerindeki Riyakâr Kurdu görmek için bazen sofranın ortasında hesap defterleri açılır, bazen bir menfaat çatallanır. İşte o zaman çürük kabukları düşer, içlerindeki böcekler ve kurtçuklar ortaya saçılır.
Alaca Erik: Bir Yüzü Olgun, Bir Yüzü Yeşil Sonra bir de şu alaca tayfa var. Ne tam olmuş ne olmamış; yarım yamalak insan halleri… Her yerin adamı olup hiçbir yerin adamı olamayanlar. Dün övmediğini över, bugün sövdüğünü yarın baş tacı eder. Her an yanar döner. Akşam hangi sofrada oturacağını, günün kudretlisi, muktediri kimse ona göre belirler. Rengi değişken, özü kaypak. Bir taraf tatlı gibi görünür ama öte taraf hâlâ ham, ekşi ve güdük. Menfaat nerede, bunlar orada. Duruş yok. İnanç yok. İstikamet yok. Döneklik ise ruhlarında var. Haysiyet desen: Hiç.
Yeşil Erik: Dışı Parlak Yeşil – Tadı buruk-Ekşi Bir de çok bilen cahiller var. Hızlı konuşurlar, dışarıdan kendini bir bilen sanırsın. Dış görünüşleri Yeşil erik gibi parlak, ama içine girince tadında ekşilik-buruk bir tat dökülür. Bilgisi gösteriş, sözü süs, içi boş. Biraz tuz döküp ekşi niyetine yemeye kalksan, yenmez- dokunsan dilleri buruşturur, menfaatine dokundun mu yüzleri ekşir, olur kendi gerçek hali, içlerindeki cehalet dillerinden yayılır. Öğrenmek yok. Soru sormak yok. Kendini görmek yok. Bir tek şey var: Havaya kalkmış bir burun, kendini bir şey görme çabası ve en nihayetinde altında ise ham, boş cahil bir çekirdek.
Erik Rakısı: Aşkla Mayalananlar Lakin az da olsa böyle bir zümre var: Sessiz, vakur, emeğiyle pişmiş. Acıyı görmüş, sabrı öğrenmiş. İnsan olmanın sevdasını taşımış. Onlar erik değil, erik rakısı olmuş. Aşk ile mayalanmış, vicdanla fermente olmuş, kalple damıtılmış bir güzellik. Onların sarhoşluğu kadehten değil, hikmettendir. Ama bak gör: Yobazlar, hamlar ve menfaatperestler tahammül edemez bunlara. İçi çürük olan, olgunu her zaman kıskanır. O yüzden saldırırlar. O yüzden hor görürler. O yüzden iftira ederler. Çünkü hakikati taşıyanın varlığı bile, yalanla yaşayanı rahatsız eder.
Nihayetinde; çürük var, ham var, olgun var. Bizim meselemiz “kimin ne erik olduğu” değil. Bizim meselemiz: Kendi içimizi kurda bırakmamak. Kardeşim, sakla çekirdeğini. Koru mayanı. Sabırlı ol, aşkla mayalan. Bir gün çürükler dökülür; bahçe yine bahçe olarak kalır. Ama şarap, her daim hakikatin masasında yerini alır. Unutma... diyor rüya tabiri kitabı, ben demedim; o dedi…Bir kez daha Unutma… “Ben demedim, rüya tabiri kitabı dedi.”
Son Söz: Erik Bahçesi Hep Aynıdır ama evi bahçeli olanlar düşünsün...