Fark edersin, silgi denen bir meret var,
Adın kalır amma kütük kaydı başka defterde.
Gençlikte hayat, dört işlem gibi basit görünür,
Oysa her işlem sonucu, eksi yazar ömür defterinde.
İlk silinme: Yaş elli beşte.
Derler kanun böyle,
İş yeri der, “tekaüt oldun.”
Ne kadar güçlü olsan da,
Kahvedeki yerin pencere yanı,
Okeye dördüncü oldun.
Egoyu bırak, yoksa iç huzurun gider,
Çünkü, son el millet çift okey atar,
Çaylar sana kalır. Demedi deme.
İkinci silinme: Yaş altmış ’ta.
Etraf yavaşça silmeye başlar seni.
Bir zamanlar “Bey’din”, “Komutandın”,
Şimdi sıradan bir ihtiyarsın.
Yeni nesil bakar, tanımaz,
Kayıtlı değilsen WhatsApp’ına, Facebook’una,
Hele yoksan Selfie’sinde,
Kimse bilmez, kimse tanımaz seni.
Üçüncü silinme: Yaş yetmiş beş.
Aile-etraf bile hafifçe siler kıyısından,
Hane kalabalık olsa da yalnızsın,
Torun torba arada uğrar, özlemle değil—
Zaman buldukça, az sevgi az mecburiyetle.
Kızmazsın, bilirsin:
Sen gözlük camında toz gibi, hayatın kıyısında,
Onlar da kendi hayatlarının mahpushanesinde, buz gibi.
Dördüncü silinme: Yaş seksen beş.
Zamanı gelir, son silginin,
Dostlar göçmüş, resimler solmuş,
Mezarlıktaki tanıdıklar; yaşayanları üçe katlamış,
Takvimde doğum günün boş kalmış.
Üzülme, bu tabiatın kanunu,
Kum saati ile Azrail kimseye torpil geçmez.
Ne mal kalır ne makam, sonunda herkes “unutulmaz!”
Öyleyse ey yaşayan, hâlâ nefes alan!
Varsa gücün, biraz da keyfin:
Ye, iç, gez, oyna, gül, harca gönlünce.
Zaten cüzdan da silinir sonunda,
Şu fani dünyada adın kalsın!
Ve en nihayetinde bil ki: Adın kalmaz belki taşta,
Kadim dostlarının yüreği, bir vicdan kadar adaletli.
Seni tek silmeyecek, dostun gülüşünde yaşa.
‘’silinmeden önce yaşa”