Son günlerde yeniden alevlenen ve özellikle ÇED sürecindeki eksik bilgilendirme çabalarının ayyuka çıkması ile kent gündemine oturan “Liman” meselesi netameli bir konu.
“Aşağı tükürsen sakal; yukarı tükürsen bıyık” misali genel bir şaşkınlık hakim konu üzerinde.
Bilerek veya bilmeyerek konunun kamuoyunda doğru ifade edilmediğini, hatta doğru tartışılmadığını düşünüyorum.
Liman işletmecisine yakın duran yerel basının bir bölümü ile iktidara yakın siyasilerin çok önemli bir bölümü ısrarla limanın büyümesi ve yaratacağı olumlu gelişmeler üzerinden işin taraftarlığına soyunuyor.
Olumludan kasıt ise sadece ekonomidir.
Yani; İşletmenin rantı vardır ortada, ama insan unsuru yoktur.
Oysa limanın genişlemesi, büyümesi diye bir şeyde yok ortada.
Olan veya olacak şey şu;
Liman işletmesi mevcut rıhtımlar üzerinde uzatma veya genişletme yapmak istiyor.
Liman yerinde duracak yani.
İşletmeci rıhtım veya rıhtımları büyüterek kapasitesini arttıracak o kadar.
Ancak “istim arkadan gelsin” kurnazlığındaki bu işin devamı Mersin’i ve Mersinli’yi birinci dereceden ilgilendiriyor.
Kapasite artırımı sadece rıhtımlarla bitmeyecektir elbette.
Gelişen kapasite ile işletmenin yan argümanları ve yerleşkeleri için “yer” sorunu ortaya çıkacak doğal olarak.
Mesele basittir;
Uzatma ve genişlemelerle kendi içerisinde şişecek ve dışarıya taşmak zorunda kalacak bir liman işletmesinin arazi sorunu var aslında.
Şişen Limanın taşabileceği tek yer ise başta Atatürk Parkı’dır.
Hatta batı aksında Müftü Deresi’ne kadar olan bölgedir.
Gören gözler görüyor.
Düşünen beyinler niyeti anlıyor.
Tek göremeyenler rantçılar.
Doğuştan değil, Dolar’ın yeşilinden kapanmış gözleri.
Allah ıslah etsin diyelim ve hatırlatalım;
ÇED toplantısı 5 Temmuz günü saat 14.00’de MTSO konferans salonunda.
Neden orada yapılacağı da özellikle merak konusudur.
Kimler orada olacak göreceğiz!.
**
Sevdiğim Laflar:
“KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE!..”