Ayarımız kaçtı.
Tepeden aşağı yuvarlanan taşlar gibiyiz.
Rastgele.
Savruk.
Başıboş.
Kimin başına düşeriz belli değil.
Ya da başımıza ne düşer?.
Fıkranın sonu gibi;
“Ayu çıkabilü, taş düşebilü.”
“Psikolojik delilik” kıvamındayız cümleten.
Sosyal medyada yaşanan çirkinlikler mesela;
Üç-beş kötü ruhlu canlı çıkıp ortalığı kanalizasyon çukuruna dönüştürebiliyor.
Suçlu o kirli, kötü ruha sahip üç beş beyinsiz mi?.
Onlara bu cesareti verecek konjonktürü yaratan çapsız siyasilerin rolü var mı?.
Sormamız lazım;
Sizden,
Bizden.
O’cu.
Bu’cu.
Kim ayrıştırdı insanları böyle;
Siyasetçi; diline hakim olması gerekendir.
“Çok” düşünecek.
“Öz” söyleyecektir.
Ağzından çıkanı kulağı duyacaktır.
Şikayet etmeyip, çözüm üretecektir.
Siyaset bozan da olabilir, düzelten de.
Aklı öne koyacaksınız.
Adaletin terazisini özgür bırakacaksınız.
Herkesin en az sizin kadar vatansever olduğundan şüphe etmeyeceksiniz.
Siz olmasanız da ülkede işlerin gayet güzel yürüyebileceğini bilecek, egonuza teslim olmayacaksınız.
Meseleyi hepimiz için daha güzel anlatan bir fıkra var;
Okuyun derim;
Gecenin karanlığında yol alan devasa savaş gemisinin gözcüsü önlerinde güçlü bir ışık görmüş.
Hemen kaptanı aramış, durumu anlatmış.
Köprüye gelmiş Kaptan.
Işıkla mesaj göndermiş;
“Derhal yirmi derece yön değiştirin ve yolumuzdan çekilin.”
Karşıdan cevap gecikmemiş;
“Asıl siz yirmi derece yön değiştirin.”
Kaptan sinirle cevap göndermiş;
“Ben birinci sınıf kaptanım, derhal yolumuzdan çekil.”
Karşıdan cevap gelmiş hemen;
Ben ikinci sınıf denizciyim; siz hemen yön değiştirin.”
Kaptan sinirden saçını başını yolarken göndermiş yeni mesajını;
“Ben bir savaş gemisindeyim. Çabuk çık yolumuzdan.”
Kısa bir cevap gelmiş karşıdan;
“Ben de bir deniz fenerindeyim.”
**
Sevdiğim laflar:
“ISLANMIŞIN YAĞMURDAN KORKUSU OLMAZ!.”