Bazen kaybetmek, garip bir şekilde kazanmaktır ve kazanmak bu kayıpta saklı olanı aramakla başlar. Heyecan, hayatı yaşarken bu bulmacayı çözmeye çalışmak, GERÇEK ise hayatın aslında sadece bi oyun olduğunu anlamaktır.
Hayatın bir oyun olduğunu ne zaman unuttuk?
Unuttuğumuzu biliyorum,
unutturulduğumuzu biliyorum ve zaman zaman unutturan olduğumuzu da biliyorum.
Bundan 5 yıl önce, oğlum 5 yaşındayken hatırlattı bana hayatın oyun yanını. Ve zaten oyun olmayan bir yaşanmışlığın olmadığını.
Uyutmak için yanına uzandığım oğlumun hiç bitirmek istemediği sohbetini; "hadi bakalım oyun bitti, şimdi uyuma zamanı" diye kestiğimde bana verdiği çok net cevapla aydınlandım. “Hayır anne, oyun bitmedi, uyumacılık oyunu başladı.”
Bence en büyük yanılgı çocukların bilgeliğinin farkına varamamak.
Kendine bir rehber arıyorsan bulmanın en basit yolu, kafayı biraz aşağı indirmek ve bir çocukla sohbet etmek.
Ben rehberimin 5 yıl önce farkına vardım ve 10 yıldır bana kattıkları için minnettarım.
Sayesinde biliyorum: şu anda yazı yazmacılık oynamaktayım, birazdan uyumacılık oynayacağım, sabah kalktığımda öğretmencilik oynayacağım, gün içerisinde evcillik oyunum var, evcilik oyunumun içinde aşçılık, temizlikçilik, annelik...
Banyoda köpüklerle, aynanın karşısında boyalarla oynadığım bireysel oyunlarım da var; arkadaşlarım ve ailemle oynadığım grup oyunları da.
Sık sık oyun oynamayı seçtiğim arkadaşlarım da var; mızıkçılık yaptıkları için oyun oynamayı kestiklerim de..
Hiç bitmesin istediğim oyunlar oynama şansım da oluyor; bir an önce bitse bu oyun dediğim ve bir daha oynamama sözü verdiklerim de.
Oyunlarımın çoğuna ilham veren müzik; yazmacılık oyununda da bana eşlik etmekte.
Fonda Bülent Ortaçgil; "Benimle oynar mısın?" deyip mevzuyu özetlemekte.