SONER AYDIN
Türkiye’de çiftçinin sorunları gün geçtikçe büyürken, yanlış tarım politikaları nedeniyle dışarıya bağımlı hale geliyoruz. Binlerce çiftçi artık tarımda karnını doyuramadığı için başka alanlara yöneliyor. Göçle birlikte nüfusun her geçen arttığı Mersin’de yapılaşmaya açılan tarım alanlarının üzerine beton bloklar yükselmeye devam ediyor.
“TARIM HAVZALARI YAPILŞMAYA AÇILMAMALI”
Tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasını, çiftçiyi ve tarım arazilerini koruyacak politikaların üretilmemesine bağlayan Mersin Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Kemal Karaoğlu, gelecek birkaç yıl içinde tarımda dışarıya bağımlı hale geleceğimizi kaydetti. Özellikle tarım havzalarının betonlaşması ile birlikte, verimli tarım toprağını kaybettiğimizi dile getiren Karaoğlu, “Türkiye’de 941 tarım havzası belirlendi. Hangi bölgeye hangi ürün ekilecek bu belirlendi. Bu havzaların belirlenme şekli tarım alanlarının betonlaşmasını engellemek içindi. Hangi bölgeye hangi ürün ekileceği belirlendi. Bunun dışındaki ekimlere izin verilmeyeceği şeklinde idi. Fakat bunun mikro alanlara yayılması lazım. Bunun köylere, beldelere, mahallelere kadar indirgenmesi gerekiyor. Toprağı kaybettiğiniz zaman geri kazanma şansınız yok. Toprak bitmiş oluyor. Nüfus sürekli artıyor. Türkiye’nin nüfusu 80 milyona ulaştı. Betonlaşmaya izin verip tarım arazilerimizi sürekli kaybettiğimiz sürece gıdalarımız da azalacak. Umarım tarım havzaları projesi ile tarım arazilerinin imara açılması engellenir” dedi.
“PROJELİ EKİM-DİKİM MODELİ LAZIM”
Türkiye’de mevcut bir tarım politikası eksikliğine değinen ve bütün kurumların bir araya gelip bir tarım politikası oluşturması gerektiğinin altını çizen Karaoğlu, iktidara gelen hükümetlerin daha önce oluşturulmuş tarım politikasını devam ettirmesi gerektiğini söyledi. Başlangıç için tarım havzalarının belirlenmesinin olumlu bir adım olduğunu ifade eden Karaoğlu, “Bu havzaları için projeli ekim-dikim modeli oluşturulmalı ve bir çiftçi kafasına göre ekim-dikim yapmamalı. Bölgelere göre dikilecek ürünler belirlenmeli. Buna göre bir tarım modeli oluşturulmalı. Eğer bir bölgede bir ürün ekilecekse ziraat mühendislerine danışılmalı. Eğer ekim-dikim ziraat mühendisleri denetiminde gerçekleşirse hangi ürünün ne kadar ekilmesi gerektiği belirlenir ve ortaya üretim fazlası çıkmaz. Bizim bu işi temelden çözmemiz lazım. Şuan hükümet tarıma teşvik desteği veriyor ama bizim bu teşvikten önce proje üretmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE BİR TARIM ÜLKESİDİR”
Türkiye’de bir diğer sorunun ise verimli toprakların değerlendirilmemesi olduğunu aktaran Karaoğlu, biran önce tarımsal sanayiye geçilmesi gerektiği çağrısında bulundu. Verimli topraklara sahip olan Akdeniz’in, Çukurova’nın iyi değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Karaoğlu, “Türkiye bir tarım ülkesidir. Evet, sanayi de olsun ama tarımsal sanayi geliştirilmeli. Birçok ülke tarımsal sanayiye geçti. Örneğin, Hollanda, Mersin kadar ama tarımsal sanayide dünyaya hükmediyor. İsrail, Tarsus kadar ama bir kilo tohum için bir kamyon domates gönderiyoruz. Bizim hem sofralık gıda üretmemiz hem de üretim fazlası ürünleri tarımsal sanayide değerlendirip uzun vadede kullanmamız ve ihracatı geliştirmemiz gerekiyor” diye konuştu.
“ÇİFTİMİZ YÖNLENDİRİLMEK İSTİYOR”
Çiftçinin şuan başıboş olduğunu ve yönlendirilmek istediğini aktaran Karaooğlu, birlik ve kooperatiflerin etkin hale getirilmesi gerektiğini vurguladı. Özellikle ürünün değerlendirilmesi için konserve fabrikalarının, meyve kurutma fabrikalarını açılması gerektiğini dile getiren Karaoğlu, “Çiftçi bir arayış içinde. Örneğin üzüm üretiyor, üzümden zarar etmiş bu defa üzüm bağını söküp, yerine hangi ürün para ettiyse onu ekiyor. Bu hem çiftçiye hem de toprağa zarar veriyor. Bunun önlenmesi için bizim ilk olarak ülkemizin sofralık ürün tüketimimizi, ne kadar ürün ihracat edebileceğimizi ve ne kadar üretim fazlamızın olduğunu belirlememiz lazım. Bunları yapabilmek için de üretici birlikleri ve kooperatifler ön plana çıkıyor. Çiftçimizi bir kalkan gibi koruyacak birliklere ihtiyacımız var. Çiftçimiz ürününü dikecek, en kaliteli ürünü nasıl üretebilirim ona belirleyecek. Ürünlerin saklayabileceği, konserve fabrikalarına, meyve kurutma fabrikalarına ihtiyaç var. Çiftçi bunu tek başına yapamaz. Bu ancak birlik ve kooperatiflerle yapılabilir. Aslında şuan birçok birlik ve kooperatifimiz var ama bunların işler hale getirilmesi lazım. Bunlar şuan pasif halde. Yoksa bir tüccar gelir çiftçimizin malını alır, parasını ödemez çiftçiyi mağdur eder. Örneğin; üretim fazlamız var eğer sofralık tüketiyorsa bunu bir haftada tüketmek zorundayız yoksa dökülmek zorunda ama biz bunu tarımsal sanayiye dönüştürürsek bir yıl bekletme şansımız olur. Biz bunu zaman içinde eritip çiftçiyi mağdur etmeyiz” şeklinde konuştu.
“TARIM POLİTİKAMIZ YOK!”
Hükümetin tarım politikalarını da eleştiren Karaoğlu şöyle konuştu: “Bizim tarım politikamız gelen hükümetlere göre, bakanlara göre değişiyor. Devletin tarım politikası sabit olur ve gelen hükümetler bunu nasıl geliştirebilir onu düşünmeli. Tarım politikasını değiştirerek değil. Yeni bir bakan gelir eski bakanın politikasını çöpe atar ve sil baştan bir politika uygular. Bu milli eğitimde de böyle, sağlıkta da böyle. Bu devletin sorunu aslında. 1923’te Cumhuriyeti kurmuşuz ama 1923’ten bu yana belli bir tarım politikamız yok. Mersin, Türkiye’nin ürün çeşitliliği bakımından zengin bir kenti ve besin deposu. Tarsus’tan Anamur’a baktığımız da Türkiye’de ne kadar ürün yetişiyorsa onun üçte ikisinden fazlası yetişiyor. Ama bunun yanında bölgemizde bir tarım politikası yapılmış durumda değil. Şuan bir muz furyası var. Anamur muzunu bölgemizde yaymaya çalışıyoruz fakat bunu yaparken de bir program dahilinde yapmıyoruz. Kazanlı’daki biber seralarının içine muz dikiliyor şuanda. Mezitli’ye Tarsus’a muz dikiliyor. Tarsus ovasına daha çok tarla bitkisi dikilmesi lazım. Buraya pamuk, buğday, yonca ekilmesi lazım ama biz buraya muz ekmeye çalışıyoruz. Kazanlı bizim biber ihracatımızın en fazla olduğu yer ve buraya başka bir şey sokamazsınız. Her bitkinin bir beslenme yetiştirilme tekniği var. Her bitkinin kendine göre hastalığı ve zararları var. Sen Anamur bölgesindeki muzdaki bir hastalığı getirip Mezitli’ye, Tarsus’a, Kazanlı’ya taşımış oluyorsun. Yarın muza zarar vermeyen böcekler limona, bibere zarar verecek. Ürünün kalitesini düşürecek. Bizim bu sorunları temelden çözmemiz ve ileriye dönük projeler oluşturmamız lazım.”