YUSUF CAN GÜDÜK
Mersin’de okulların uyum eğitimine başladığı gün sokağa inen eğitim emekçileri, memur ve memur emeklilerinin maaşlarının açlık ve yoksulluk sınırının arasında kalmasını ve hükümetin açıkladığı zam oranlarını protesto etti.
“İŞ BIRAKMA EYLEMİMİZ, BU ÇIĞLIĞIN EN SOMUT İFADESİ”
Eğitim Gücü Sendikası Mersin Şubesi, Özgür Çocuk Parkı'nda düzenlediği protesto eyleminde bir de basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Sendika İl Temsilcisi Ali Keskin, “Bugün burada toplanmamız sadece bir maaş zammı talebinin ötesindedir; bu, kamu emekçilerinin ve emeklilerinin yıllardır süren ekonomik çöküşe karşı yükselen güçlü bir sesidir. Türkiye'nin dört bir yanındaki iş bırakma eylemimiz, bu çığlığın en somut ifadesidir. Bu ses, iktidarın dayattığı yoksulluk politikasına, ve maalesef yetkili sendikanın adeta hükümetin uzantısı gibi hareket etmesine karşı onurlu bir duruştur” dedi.
“KOMİK VE ALAYCI ORANLAR, MİLYONLARCA KAMU EMEKÇİSİNİN GERÇEK YAŞAM KOŞULLARINI HİÇE SAYMAKTA”
Hükümet ve memur arasında yapılan 8’inci Dönem Toplu Sözleşme sürecinin baştan sona bir oyun sahnesi gibi olduğunu savunan Keskin, “Hükümetin ortaya koyduğu tekliflerin komik ve alaycı oranları, milyonlarca kamu emekçisinin gerçek yaşam koşullarını hiçe saymaktadır. 2026 ve 2027 yıllarına yönelik zam oranları, açıkça enflasyonun ve artan yaşam maliyetlerinin çok gerisindedir. Üstelik bu tekliflere karşı çıkan yetkili sendika, kamu çalışanlarını korumak yerine, süreci sanki bir tiyatroda roller paylaşır gibi sahnelemiş, gerçek bir mücadeleden kaçmıştır.
“HAKEM HEYETİ SÜRECİ TAM BİR TRAJEDİYE DÖNÜŞTÜ”
Hakem Heyeti süreci ise tam bir trajediye dönüşmüştür. Yetkili sendikanın ‘Hakem Heyeti’ne başvuru yapmayacağız’ diyerek sahnelediği kahramanlık, aslında sorumluluktan kaçmak için kurgulanmış bir aldatmacadır. Sürecin hukuki yapısı gereği, hükümetin başvurusuyla başlayan Hakem Heyeti kararı, hükümetin düşük zam oranlarını onaylamasıyla sonuçlanmış, yetkili sendika ise suçluluğu bu heyetin üzerine atarak üyelerini kandırmıştır.
“SEFALET İÇİNDE YAŞAMAYA MAHKUM EDEN BİR DÜZEN”
Yüzde 5, yüzde 7 gibi rakamların arkasında, kamu emekçilerinin maaşlarında gerçek bir kayıp vardır. TÜRK-İŞ ve BİSAM verilerine göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 86 bin lirayı aşmış, açlık sınırı ise 26 bin liraya dayanmıştır. Ne yazık ki, en yüksek kadroda çalışan kamu personelinin maaşı dahi bu rakamların çok altındadır. Bu durum, kamuda çalışanları ve ailelerini sefalet içinde yaşamaya mahkum eden bir düzenin ifadesidir” diye konuştu.
“TOPLU SÖZLEŞME MASASI, ARTIK ÇÖZÜM DEĞİL, SORUNLARIN ÜZERİNİ ÖRTEN BİR ENKAZA DÖNÜŞTÜ”
Sorunun sadece zam oranları değil; bu, kamu emekçilerinin temel yaşam hakkının hiçe sayılması olduğunu söyleyen Ali Keskin, öğretmenin, memurun, sağlık çalışanının ay sonunu getirememe, kirasını ödeyememe ve çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamama sorunu olduğunu aktardı.
“Toplu sözleşme masası, artık çözüm değil, sorunların üzerini örten bir enkaza dönüşmüştür” diyen Keskin, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın öne sürdüğü 58 maddelik uzlaşma ve cüzi ek ödemeler, hayat pahalılığı karşısında yetersiz ve samimiyetsizdir. 2-3 bin liralık ek ödemeler, 30-35 bin liralık kira ve bin lirayı aşan temel gıda fiyatları karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedir.
“EMEĞE BÜYÜK BİR SAYGISIZLIK YAPILDI”
Genel toplu sözleşme görüşmelerinde mühendis, akademisyen, şef, amir, uzman gibi meslek gruplarının yıllardır biriken hak kayıpları görmezden gelinmiş, kamu çalışanlarının çalışma barışı ve motivasyonu derinden sarsılmıştır. 3600 ek gösterge düzenlemesinde verilen sözlerin tutulmaması ve yeni adaletsizliklerin ortaya çıkması kamu vicdanını yaralamıştır. Yardımcı Hizmetler Sınıfı’nın sorunları ise her seferinde ‘görüşülecek’ denilerek geçiştirilmiş, emeğe büyük bir saygısızlık yapılmıştır.
“YETKİLİ SENDİKANIN SADECE BELİRLİ ÇIKAR GRUPLARINI KORUYAN, KAMU ÇALIŞANLARININ TAMAMINI KUCAKLAMAYAN TUTUMU KABUL EDİLEMEZ”
2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi, kamu emekçilerine yapılan sembolik aile ve çocuk yardımlarıyla adeta alay edilmesi anlamına gelmiştir. Yoksulluğa itilen ailelerimizin yaşadığı trajedi görmezden gelinmiştir.
Engelli kamu çalışanlarının, şeflerin, üniversite idari personelinin sorunları görmezden gelinmiş, akademik personelin yetersiz ödenekleri ise geleceğe ertelenmiştir. Yetkili sendikanın sadece belirli çıkar gruplarını koruyan, kamu çalışanlarının tamamını kucaklamayan tutumu kabul edilemez.
Artık sözün bittiği yerdeyiz. Yetkili sendika, üyelerinin haklarını savunmak bir yana, siyasi iktidarın çıkarlarını koruyan bir aracıya dönüşmüştür. Masada imzalanan bu sefalet mutabakatı bizler için yok hükmündedir.
İŞTE TALEPLER
Eğitim Gücü-Sen olarak taleplerimiz açıktır: Yoksulluk sınırının altında kalan maaş teklifleri reddedilmeli, tüm kamu çalışanlarına insanca yaşam koşulları sağlayacak temel ücret verilmelidir. Taban aylık, refah payı, kira yardımı, bayram ikramiyesi, eş ve çocuk yardımları gerçek ekonomik koşullara göre artırılmalıdır. Tüm meslek gruplarının hak kayıpları giderilmeli, adalet sağlanmalıdır. Öğretmenlerin ek ödemeleri artırılmalı, özel hizmet tazminatları ve özlük hakları iyileştirilmelidir. Tazminatların emekliliğe yansıtılması sağlanmalı, görev aylığı ile emekli aylığı arasındaki fark kapatılmalıdır. Yardımcı Hizmetler Sınıfı kaldırılarak bu personel Genel İdari Hizmetler kadrosuna geçirilmelidir. Aile ve çocuk yardımları, ekonomik gerçeklere uygun şekilde güncellenmelidir. Bugün burada ilan ediyoruz: Teslim olmayacağız! Haklarımızı alıncaya, onurumuzu koruyuncaya ve bu sarı sendikacılık anlayışını tarihin çöplüğüne atıncaya kadar mücadelemiz sürecektir” diye konuştu.