“Çözüm yolunda en temel problem eğitim” diyerek iş dünyasına bu konuyla ilgili daha fazla ses çıkarma tavsiyesinde de bulunan Uzunoğlu, ‘sosyal devlet’ adı altında yapılan yardımları da eleştirerek bundan vazgeçilmesi, insanların üretime katılmasının sağlanması gerektiğini açıkladı.
Hediye Eroğlu
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından “Ekonomide Çıkış Yolu ,Türkiye” konferansı düzenlendi.
Odada düzenlene toplantıya; MTSO Başkanı Ayhan Kızıltan, Mersin Üniversitesi (MEÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Yağcı, iş dünyası temsilcileri ve davetliler katıldı.
“İŞLER YAVAŞLADI, İÇ TALEP CİDDİ PROBLEMLİ”
Konferansın açılışında konuşan ünlü akademisyen ve ekonomist Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, dünya ekonomisindeki gelişmeler ve Türkiye ekonomisine dair değerlendirmelerde bulunarak, iş dünyasına önerilerde bulundu.
Ekonomik faaliyetleri analiz ederken, izlerken bakılan en önemli göstergenin büyüme olduğunun altını çizen Uzunoğlu, “İş dünyasının gözü de büyüme rakamlarındadır. Büyüme neden önemli? Büyüme bir ülkedeki üretimdeki artış veya azalışı anlatan bir göstergedir. Eğer üretim artıyorsa bizim işlerimizde iyidir. Çünkü ekonomik aktiviteler canlıdır, şirketlerin nakit akıları düzündür, daha fazla kişi istihdam eder, büyümeyi düşünürüz.
Ama büyüme rakamları eksiye doğru gidiyor veya hızla düşüyorsa yani üretimde bir azalış var ise; ‘işler kötü gidiyor, malları satamıyoruz’ deriz.
Zaten biz kriz tanımlamasını da şöyle yaparız; karın realize edilemediği ortam krizdir. Yani bir malı ürettiniz, satıp paranızı cebinize koyamıyorsanız işletmeniz için sorun var demektir. Genel olarak da bugün inşaattan otomotiv sektörüne bir çok sektörde cirolarının düştüğünü ve işlerinin yavaşladığını görüyoruz.
Ben yıllarca; iç talepte bir hareket var ama bu iç talebe çok fazla güvenmeyin, ihracat ayağını kurun dedim. Bugün ihracat yapan firmalar gerçekten son derece iyi durumda, en azından iç talepteki daralmanın getirdiği sorunları çok daha rahatlıkla aşabilecek durumdalar. Ama iç talep ciddi problemli.
“AVRUPA’DA DA İŞLER İYİ DEĞİL”
Bu büyüyememe sorunu sadece bizde değil aslında tüm dünya ekonomisinde problem var. Ama Amerika’yı tam bilemiyoruz. Amerika’da işler iyi mi gidiyor, kötü mü gidiyor bir türlü anlayamıyoruz. Bir gösterge çok iyi geliyor, bir başka gösterge çok kötü geliyor. Faizleri de düşürüyorlar şuanda. Çok da iyi algılayamıyoruz Amerikan ekonomisindeki gelişmeleri ama gerçek şu ki, bizim derdimiz Avrupa. Çünkü biz ağırlıklı olarak Avrupa’ya ihracat yapıyoruz. Avrupa’ya baktığımız zamanda şöyle bir problem var. Gösterge olarak baktığımızda satın alma yöneticileri endeksi 50’nin altındaysa problem var demektir. Bugün Almanya’ya da, Avrupa ekonomilerine de baktığımızda bir problem var. Çünkü satın alma yöneticileri endeksi 50’nin altında. Yani bir durgunluğa doğru gidiyor. Zaten Almanya ile ilgili beklentilere bakarsak 2019 yılında OECD’ni tahmini 0.7, İngiltere 1.2 büyüme, Amerika’da 1.8 büyüme var. Dünya Bankasının tahminlerine göre de; yine Avrupa alanında 2019 itibariyle 1.3’lük bir şey var ama Almanya’ya ilişkin tahminler 0.7’lerde. oysa Avrupa’nın zaten motor gücü Almanya’dır. Almanya’da işler kötüleşmeye başlarsa Avrupa ekonomisinde de durgunluk başlar.Bir çok ülkede IMF’nin yaptığı tahminler büyüme rakamlarını sürekli revize ediyor. Dolayısıyla dünya ekonomisinde risk algıladığımız için faizler düşüyor. Şuanda Avrupa’da bir kez daha faiz düşürdü. Zaten negatifti faizler şimdi daha da aşağıya çektiler. Eksi 25’di, şanda eksi 0.50 oldu. Amerika’da faizleri üst üste dün yine 0.25 tekrar düşürdü. Demekki dünya ekonomisi ile ilgili bir takım sıkıntılar var. Bizde eksi 2,5 bekliyor IMF biraz kötümser bir tahmin yapmış ama biz 0 ile 1 arasında bir rakam çıkar diye umut ediyoruz bu sene.
Bir çok ülkede genel olarak baktığımızda yıllar itibariyle sıfır faize rağmen büyüyemeyen bir dünya ekonomisi görüyoruz. Buda işlerin kötüye gittiğini, dünya ekonomisini tıkandığını gösteriyor. Yani evet ihracat önemli. İhracata bel bağlıyoruz ama yarın ihracatta da sıkıntı yaşanabilir. Eğer Avrupa veya diğer pazarlarda da bir takım problemler olur ise burada da problem yaşanabilir. O nedenle mutlaka Pazar çeşitlendirmesi yapmamız gerektiği üzerinde durmamız lazım” dedi.
“VATANDAŞ FRENE BASTI”
Türkiye’nin durumunu da değerlendiren Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, Türkiye’de ekonomini anlamak için de sadece büyüme rakamlarına bakmanın yeterli olduğunu söyledi.
Türkiye’de büyüme rakamlarının 2018’in son çeyreğinde eksi 2.8, 2019 yılı ilk çeyreğin eksi 2,4 ve ikinci çeyreğinde eksi 1,5 olduğunu belirten Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, “Yani ekonomide resesyon, durgunluk var. Biz nerede problem yaşıyoruz? Yaşadığımız problem hane halkı harcamasında var. Biraz toparlanma var. Eksi 1.1 gibi bir rakam var, son iki çeyrekte ama hane halkında problem var. Yani insanlar harcamıyor şuanda. Aslında bu çok da kötü bir şey değil, hane halkının durumu düzeliyor. Çünkü harcamayınca hane halkının borçluluk oranı düşmeye başlıyor. En azından o çılgın artışı durdurmuş olduk. Hane halkının 2002’demiborcu 6.7 milyar TL borcu vardı. Şuanda vatandaşın borcu 515 milyar lira. Ben iyi diyorum bu rakama, biraz frene bastı vatandaş, dengesini düzeltmeye çalışıyor.
“DEVLET YATIRIMLARINDA GERİLEME VAR”
Devlet ise harcıyor. Asıl dikkat çekici olan yatırımlar. Gayri safi sabit sermaye oluşumları yatırımları var ki, asıl bizi ürküten nokta burası.
Bizim işsizliğimiz yüksek. Genel olarak yüzde 14’lere yakın işsizlik oranımız var. Gençlerimizin 4’de biri işsiz. 15-25 arasındaki gençlerimizin 4’de biri işsiz. Bu çocuklarımıza iş, aş yaratmamız lazım.
Ama yatırımlarda ciddi bir azalma, aşağıya doğru bir eğilim var. 4 çeyrekten bu yana yatırımlar hızlı bir şekilde aşağıya doğru düşüyor. Üstelik her türden yatırımlarda gerileme var. Oysa bizim dikkatimizi çekmemiz gereken şey şu olmalıydı; biz ihracat ve yatırımla büyümek zorundayız. İhracatı, iç talebi destekleyecek yatırımları yapmamız lazım.
İhracat fena değil. Ekonomiye katkısı oldukça iyi. Yüksek kur, iç talebin daralması girişimcimizi ihracat yapmaya itti. İhracatımız fena gitmiyor ama bir takım problemler olabilir önümüzdeki dönemde, bu kadar katkı hızlı şekilde artmayabilir.
“TÜRKİYE EKONOMİSİNİN YÜZDE 40’I İTHALAT BAĞIMLISI”
İthalata bakarsak, ithalat 4 çeyrektir çöküyor. Ama bu güzel şeyin nedenine de bakmamız lazım. Ben de yıllardan beri ‘ithalat azalsın’ diyen biriyim. Fakat burada sorun şu; biz küçüldüğümüz, yatırım yapmadığımız için ithalat azalıyor. Keşke biz aslanlar gibi yatırım, ihracat yapsaydık, ekonomimiz büyüseydi, işsizlik oranlarını yüzde 10’un altına inseydi de ithalatımız yerinde saysaydı. Hedefimizin de bu olması lazım. Bir dönem uygulanan ithal ikame denilen maalesef çok küçümsedik. Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapatın, piyasa kendi kendini dengeler dedik. Ama 2008’de sistem çöktü. Şunu tekrar görmemiz lazım; İthal ikame nedir? Hangi sektörlerde biz ithalatta daha fazlayız, bunu nasıl aşağı çekebiliriz? Bunun hesabını yapmamız lazım.
En son yapılan çalışma 2002 ve 2012 yılını karşılaştırıyor. 2002’de Türkiye’nin ithal bağımlılığı ortalama yüzde 20 iken, şuanda bu rakam yüzde 40’a çıkmış durumda. Enerji sektörü başta olmak üzere genel anlamda yüzde 100’lük bir artış söz konusu.
İthalatı doğuran faktör, düşük kur politikasıydı. Maalesef düşük kur ile yalancı bir cennet yaşadık 10-15 yıl. Ama 10-15 yıllık düşük kur politikası bizim üretimimizi tasfiye etti. Bu politika sonucu, ‘içeride üreteceğime getirip dışarıdan satarım, daha ucuz’ denildi.
Tarımın ne hale geldiğini siz benden daha iyi biliyorsunuz.
Güzel bir şey yok mu var tabiî ki. İthalat azalınca, ihracat iyi gidince bizim dış açığımızda azalış yaşanıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranında bir yükselme söz konusu” diye konuştu.
“İŞSİZLİK VE ENFLASYON ARTIYOR”
Sektörel olarak özellikle sanayi ve inşaat başta olmak üzere hemen hemen her sektörde ciddi bir düşüş eğilimi olduğunu aktaran Uzunoğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü; tüketim, yatırım ve iç talepte azalma var. 4 çeyrektir yatırımların zaten düştüğünü gördük ama işsizlik rakamlarına baktığımızda hafif bir iyileşme var gibi, ikinci çeyrekte biraz düzelme var gibi ama yinede işsizlik oranı oldukça yüksek.
Kur enflasyon ilişkisine baktığımız zaman da; 2018’de kurda patlama vardı, bunun etkisini enflasyonda gördük. Bizde biraz fırsatçılık da var. İthal bağımlılığı ülkede ortalama yüzde 40 iken kur yüzde 100 arttığı zaman üretici, ‘benim maliyetimi yüzde 100 arttı’ diye bakıyor. Oysa üretimin içinde ithal girdi oranı yüzde 40. Dolayısıyla burada devletin bir dönemin zam yapmaması ama belli dönemlerde de ciddi zam yapması enflasyonu etkiliyor.
Enflasyon rakamlarında biraz problemimiz de var. İstanbul Ticaret Odası’nda 2,5 seviyesinde çıkan aylık fiyat artışı, TÜİK tarafından 0,89 olarak açıklandı. Rakamlara biraz dikkatli bakmamız lazım.
Yani Türkiye ekonomisi büyümüyor, kur arttığı zaman işsizlik artıyor, enflasyon geliyor.
“POLİTİK BELİRSİZLİK, GÜVENSİZLİK, AYRIŞMALAR, ÇATIŞMALAR EKONOMİYİ DE ÇOK OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEDİ”
Bu arada bütçenin çok ciddi bir şekilde bozulduğunu görüyoruz. Çünkü ekonomi durunca, özel sektörde harcama durunca bu sefer devreye devlet giriyor. Devletin harcamalarında bir artış ortaya çıkıyor. Normal koşullarda bu kabul edilebilir. Fakat bizde maalesef son yıllarda yaşadığımız politik belirsizlik, güvensizlik, ayrışmalar, çatışmalar ekonomiyi de çok olumsuz yönde etkiledi. Seçimlerde ne kadar zaman kaybettik? İstanbul seçimi bizi neredeyse 6 ay oyaladı. Buna değer miydi? Bir milyon kişi işsiz kaldı. Bir yıl önce işsiz sayımız 3,5 milyondu, şuanda 4,5 milyon. Faizler nereden nereye geldi... ülkemizin bölgedeki konumu, yaşanan problemler, sıkıntılarımız çok net bir şekilde ortada.
SOSYAL DEVLET Mİ OLACAĞIZ? YARDIM DEVLETİ Mİ?
Devlet destekler ekonomiyi ama devletin yaptığı harcamaların nereye yapıldığı çok önemli. 1929 ekonomik bunalımında Amerika bir tercih olarak devleti ekonomiye kattı, onlarda ekonomiyi harekete geçirmek için inşaat sektörü ile başladılar. 1933 yılında Las Vegas’ın etrafındaki tarlaları sulayan, elektrik üreten barajı yaptılar. Ve hala ekonomiye aktardıkları paranın nemasını alıyorlar.
Oysa biz ne yapıyoruz? Karşılıksız yardımlar yapıyoruz. Sosyal devlete karşı değilim ama sosyal devlet bu değildir! Sosyal devlet yardım devleti değildir. Sosyal devlet; eğitin- öğreten devlettir. Karşıdaki için sürekli istihdam yaratan, sürdürülebilir bir gelir yaratan devlettir. Devlet evde oturana yardım ediyor ‘bu sosyal devlet’ olamaz. Biz yardım devlet mi olacağız, sosyal devlet mi olacağız, buna karar vermemiz lazım.
“ÇÖZÜM YOLUNDA EN TEMEL PROBLEM EĞİTİM”
Çocuklarımızı çok iyi eğitmemiz lazım. Ama okullarda maalesef beceriye, yeteneğe dayalı eğitimimiz neredeyse kalmadı. Her yere üniversite açıyoruz ama buradaki çocukların büyük çoğunluğunu işsiz olarak yetiştiriyoruz. Her kasaba üniversite istiyor, biz kendi çocuklarımızı geçim kaynağı olarak görmeye başladık. Yatırım yapıp üretip, ihracat yapacağımıza, ‘buraya üniversite açılsın evin bir odasını kiraya verelim’ diyoruz. Buna kaldıysak bitmiştir bu iş. Böyle bir şey olmaz. Kasabada tiyatro , sinema yok ama sonra o çocuktan vizyon bekliyorsunuz. Olmaz.
Eğitim sektörüyle ilgili sizin bağırmanız lazım çünkü çok ciddi problemimiz var. Çocuklarımız çok zeki, akıllı ama onları iyi yönlendirmemiz lazım. Çözüm yolunda en temel problem eğitim.
“HASTANELER KAR MERKEZİ DEĞİLDİR”
İkincisi sağlıkta çok güzel adımlar atıyoruz ama şöyle bir sorunumuz var, üniversiteleri kar merkezi olarak görüyoruz. Üniversiteler araştırma, doktor yetiştirme merkezidir, para kazanma merkezi değildir. Dolayısıyla tabiî ki zarar edecek. Ama bunu eleştiriyoruz. ‘Rektör üniversiteyi yönetemiyor’ diyoruz. Ne yapacak ki; yani kar mı yapması lazım.
Her kurum kar için çalışmaz. Üniversiteler; geleceğe yönelik vizyonu olan gençler yetiştirir. Üniversiteler; mesleki eğitim yeri değildir, vizyon katma yeridir. Analitik düşünmeyi öğretir. Bazı şeyleri iş yerinde öğreneceğiz.
Öte yandan 2030 yılında şuandaki mesleklerin en az yarısı ortadan kalkacak. Çocuklarınızı, işinizi ona göre yönlendirin. Çok farklı bir akım, ciddi bir teknolojik değişim geliyor. Bunu görmemiz lazım.
“DPT YENİDEN KURULMALI”
Ayrıca devletin tekrar Devlet Planlama Teşkilatını kurması lazım. Biz çünkü ne yapıyoruz burada iki sunum ile her şeyi çözdüğümüzü ortaya koyuyoruz, bu olmaz, altyapısı olması lazım. Bir sektöre para verdiğimiz zaman o sektörden ne kadar para elde edeceğimizin hesaplanması lazım. Hangi sektörlere destek vereceğimizin artık tekrar tekrar tartışılmaması lazım.
“İNİŞLİ ÇIKIŞLI YILLAR BİZİ BEKLİYOR”
İç talepte hafif bir toparlama var gibi ama 2023 yılına kadar inişli çıkılışlı olacağını tahmin ediyorum. Biraz sıkın dişinizi işler açılacak diyemiyorum. Ayağınızı yorganınıza göre uzatın. İşletme sermayenizi sakın yemeyin. Likit kalın. Moralimizi bozmayacağız, işletme sermayemize sahip çıkacağız, verimli çalışacağız. ‘Dolar ne olacak?’ diyerek işimizi gücümüzü bıraktık . Verimlilik hak getire. Akşama kadar dolar seyrediyoruz. Doları filan bırakacağız, oturacağız riskimizi yöneteceğiz. Nerede riskimiz var ise hemen onu kapatacak, öncelikle varlığımızı koruyacağız. ‘Para nasıl kazanılır?’deniliyor, siz öncelikle varlığınızı koruyun yeter.
Çok çetin bir dönemden geçiyoruz. Sizin işletmeleriniz bizim için önemli çünkü sizler bir çok kişiye iş sağlıyorsunuz ve o kişi de evinde en az 4-5 kişiye bakıyor. Sizi korursak onları da koruruz.
“ARTIK YÜKSEK KUR İLE YAŞAMAYA ALIŞACAKSINIZ”
Bu dönemleri atlatacak Türkiye. Güçlü, esnek bir ülkeyiz ama iç talebe çok da fazla güvenmemeliyiz. Bundan sonra uçacağız, faizler düşecek, her şey satılacak dönemi bitti. 2002’den, 2018’e kadar zaten büyük bir şehre göç oldu. Mikro aileler çıktı zaten ortaya. Bu ileler evini, koltuk takımlarını, beyaz eşyalarını aldı. Başka ihtiyaç yok şuanda, herkes ihtiyacını karşıladı. Şehirleşme oranı yüzde 90’lara ulaştı, bundan sonra ‘2002’de ki dalgayı yakalar mıyız?’ derseniz geçmiş olsun derim. O dönem geçti.
Bir de artık yüksek kur ile yaşamaya alışacaksınız. Tekrar kur tartışmalarına girmeyelim. Bizi terbiye edecek tek şey kurdu o da gerçekleşti. Hepimiz artık harcamalarımızı kısıyoruz. Terbiye olduk, olmaya da devam edeceğiz”.