Mehmet Nabi Batuk
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim – Sen) Mersin Şubesi, düzenlediği basın toplantısında Mersin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Çamsarı’nın atama yoluyla yeniden rektörlüğe getirilmesine tepki gösterdi.
Rektörlerin atama yoluyla belirlenmesinin üniversitedeki demokratik zemini derinden sarstığını belirten Usluoğlu, “Dört yıl önce ilk göreve geldiği dönem üniversite öğretim üyelerinden aldığı oy oranı ile 3. sıradan atanan Çamsarı’nın, ikinci dört yıllık dönem için yeniden üniversite rektörü olarak atanmasında üniversite bileşenlerinden hiç kimsenin oy ve rızasının istenmediği, atamanın herhangi bir temsil mekanizması ile gerçekleşmediği için demokratik olmadığını kamuoyuna hatırlatırız” dedi.
REKTÖR ÇAMSARI’YA CİDDİ SUÇLAMALAR
Rektör Çamsarı’yı bilimsel akademik çalışmalarına destek vermemek ve sadece iktidar partisinin politikalarını uygulamak ile suçlayan Usluoğlu, sert eleştiriler yaparak şunları söyledi: “Geçmiş dört yıllık görev süresi içinde, bilimsel ve özerk akademi çalışmalarına destek vermemiş aksine iktidardaki siyasi partinin politikası dışında kalan diğer görüşlere, eleştirel ve farklı düşünceleri savunan personele karşı hukuki yetkilerini aşan bir yönetim tarzı uygulamıştır. Geçmiş dört yılın karnesinde; idari personele uygulanan rotasyon ve sürgünler, yükselme olanaklarının engellenmesi, hukuksuz işten çıkarmalar, akademisyenleri hedef gösterme, asılsız suçlamalar üreterek yıldırma, üniversitede korku iklimi oluşturma, güvenlik gerekçesi ile bilimsel toplantıları iptal etme, akademisyenlerin yurt dışı konferanslara katılımını engelleme, bilimsel projeleri yürütülemez hale getirme, akademik jürilere müdahale, istifa ve emekliliğe zorlama, güvenlik soruşturmalarını araştırma görevlilerini güvencesizleştirme amacıyla kullanma, KHK ile yurttaşlık haklarından mahrum bırakma uygulamaları vardır.”
“ÜNİVERSİTE BİLİMSEL AÇIDAN ÇÖLLEŞMİŞTİR”
Mersin Üniversitesi’nde Çamsarı döneminde bilimsel ve akademik alanın kötüye gittiğini öne süren Usluoğlu, “Akademisyenleri tasfiye edilen bazı bölümlerde lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin eğitim ve öğretimi için gerekli olan dersler ya açılamamış ya da alan dışından geçici kadrolarla el gördülük bir şekilde yürütülmüştür. Üniversite; bilimsel sempozyum, kongre, konferans çeşitliliği açısından çölleşmiştir. Öğrenciler idari soruşturmalarla sıkı takip altında tutulmuş, üniversite kampusunda bir araya gelmeleri hatta sanatsal faaliyetleri dahi soruşturma konusu edilmiştir”.
“ÜNİVERSİTE DENETİME AÇIK DEĞİL”
Personel üzerinde de bir baskı mekanizması kurulduğunu öne süren Usluoğlu, “Uygulanan baskıcı ve yıldırıcı yöntemler ile birlikte yapılan hiçbir çalışma demokratik kamuoyunun katılımına ve denetimine açılmamış, kentteki demokratik kurumların üniversite ile ilişkisi koparılmıştır. Sermayenin ve dini dernek ve vakıfların etkinlikleri için üniversitenin her türlü imkânı seferber edilmiştir. Atanmasının ardından rektörlüğün üniversitenin web sayfasından cami yaptırma derneği için bağışta bulunulmasını istemesinin anayasadaki laiklik ilkesi ile bağının kurulması mümkün değildir. Kaldı ki bu tür dini vakıf ve derneklerin hepsine eşit biçimde davranılmamakta Mersin’de yaşayan halkın, çalışanların ya da öğrencilerin dini kültürel değerlerine karşı eşitlikçi bir yönetim pratiği uygulanmamaktadır” diye konuştu.
“KAMUSAL MÜLKİYETİ ESAS ALIN”
Sözlerinin son bölümünde Eğitim – Sen Mersin Şubesi olarak taleplerini sıralayan Usluoğlu, “Üniversiteyi küresel sermayenin hizmetine sokmaya ve dini referanslarla şekillendirmeye dönük hiç bir uygulama kabul edilemez. Eğitim temel bir haktır ve herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir; piyasa koşullarına asla terk edilemez. Öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır. Üniversitenin kendi kaynaklarını yaratması adı altında yürütülen özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Yükseköğretimde özelleştirme yerine kamu finansmanı esas alınmalıdır. Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde kamu yararı gözetilmeli, araştırma ve geliştirme çalışmaları kamu yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmeli, bireyci, rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim; bilginin özel mülkiyeti yerine de kamusal mülkiyeti esas olmalıdır” dedi.