(Mustafa Necati Bey’in mektubundan)
Yıldızını tak yakana, öğretmen.
Bu yollar sana vatandır artık.
İstasyon serinliğinde bir çocuk bekler;
Adını bilmez ama sesini tanır.
Sen bir kelime öğreteceksin,
O bir ülkeyi kuracak.
Bak orada:
Bozkır suskun,
Zeytin dalı bile şaşkın.
İlk kez seninle konuşacak
harf harf Türkçe!
Bir harf düşse yere,
Bir millet düşer!
O yüzden titrek parmaklarla da olsa
Tahtaya “a” yaz, öğretmen.
Senin kara tahtan
bir bayraktır artık;
Her tebeşir kırıldığında
bir çığlık yükselir dağdan, taştan!
Yaptığın iş, insan sevdasıdır!
Her köyde seni bekleyen bir çocuk vardır;
Adı Ali, toprağa çıplak ayak basan,
sevdiği bir aşık oyunu, bir türkü, bir de kuş,
ve gözlerinde Cumhuriyet ışığı…
Sen giderken,
Ümmi bir kadın pencere kenarında
elinde taze ekmekle bekler seni;
Çünkü onun oğlu
seninle okuyacak,
seninle yazacak,
seninle yükselecek.
Kürsü yoksa da olur;
Sen diz çök, öğretmen.
Bir taş üstünde,
Bir göl kenarında,
Bir harman yerinde,
Küçük bir elin üstüne
harf üstüne harf koy, öğretmen!
Ve unutma:
Her öğrettiğin harf,
Her kurduğun cümle
bir devrimi yeşertir.