İnsan hakları haftası ya bu hafta, şöyle bir haklarımızı düşünmeye koyuldum.
Haklarımızı düşünmeden evvel, kendime insan olup olmadığımızı sordum.
İnsan olup olmadığımızı sorgularken, canlı olup olmadığımız üzerinde kafa yordum.
Ve tek tek cevaplamaya soyundum.
Sondan başlarsak;
Canlı neydi?
- Soluk alıp verendi.
Dünya sağlık örgütünün yaptığı araştırma sonuçlarına göre, insanların %90’ ı, %30 kısıtlı nefes alışkanlığına sahipmiş.
O halde tam olarak canlı olmayan insanlardık, ya da 3/1 canlı olan insan, ya da canlımsı ya da öyle bir şey işte.
Gelelim insan olup olmadığımız sorgusuna;
Alman düşünür Wunt insanı hayvandan ayıran tek özelliğinin düşünmek olduğunu söylemiş ve “insan düşünen hayvandır” diyerek tanımlamış insanı.
Şimdi bir nefes terapisti olarak biliyorum ki asıl sorunda buradan, yani düşünen yanımızdan kaynaklanıyor.
Çünkü sürekli olarak zihnimizden olumsuz düşünceler geçiriyor ve her olumsuz düşüncede nefes tutarak nefesimizi bloke ediyoruz. Blokajlanan nefesle canlılığımızı öldürüyoruz.
Cansız insan, Aristo mantığına ters; Canlı olmayan insan olamaz çünkü.
Yarım yamalak canlı, az biraz insan olarak haklarımız, şu an yetinebildiğimiz kadar. Ve fazlası bünyeye zarar.
Diyorum ki önce canlı olmak için derin bir nefes alsak, derin bir nefes alabilmek için olumsuz düşünceleri fark edip ayıklayıp, zihnimizi güzel düşüncelerle doldursak.
Güzel düşünen capcanlı insanlar olarak haklarımızı savunsak.
En temel hakkımız olan yaşam hakkımızı elimizden alan onlar değil, bizleriz; farkına varsak.
Ne acayip şey; cin olmadan adam çarpmak gibi, canlı olamadan insan olduğunu düşünüp, haklarını sorgulamak.