Türk Dil Kurumu (TDK), güncel sözlükte
‘Başkalarını rahatsız etmekten çekinme
duygusu’ olarak tanımlıyor ‘saygı’
kelimesini. Bir de ‘Değeri, üstünlüğü,
yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla
bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli,
ölçülü davranmaya sebep olan sevgi
duygusu, hürmet, ihtiram’ diyor ikinci
tanımında TDK ‘saygı’ için. Aynı sözlükte
‘kural’ kelimesi ise ‘Davranışlarımıza yön
veren, uyulması gereken ilke’ şeklinde
tanımlanmış.
‘Bize kelimelerin anlamını mı anlatacaksın
bu yazında ey Kıymet?’ dediğinizi duyar
gibiyim. Ne haddime efendim, elbette
hepimiz biliyoruz bu iki kelimenin ne
demek olduğunu. Biliyoruz bilmesine de
yaşamımızda ne kadar uyuyoruz ya da
uyguluyoruz, ne kadar içselleştirmişiz, ne
kadar eylem biçimimiz haline getirmişiz
saygı ve kuralı? Benim bütün derdim bu.
Bir önceki yazımda, ‘Ne zaman bitecek bu
çile?’ diye sormuş, güzelim Mersin’imin
en önemli sorunu olan trafik keşmekeşine
dikkat çekmiştim ya hani!
Hah işte o yazıda bir de “İsteyenin istediği
yerde aracını park ederek kuralları
hiçe sayması, kimsenin kimseye saygı
göstermemesi, denetimsizlik ayrı bir yazı
konusu elbette ama ‘Otopark vardı da biz
mi koymadık?’ diyenlere var mı yanıtınız
ey kent yöneticileri?” diye sormuştum tam
3 (yazıyla da üç) hafta önce.
Sorum hala havada bir yerlerde gezinip
duruyor, ‘Bir yanıt bulur muyum acaba?’
diyerek.
Sorum yanıt aramaya devam etsin, ben
geleyim bu yazının konusuna. Efendim,
‘saygı’ dedik, ‘kural’ dedik ama ‘ben
yaptım oldu’ edasıyla kimse kimseye
saygı göstermiyor, neredeyse kimse
kurallara uymuyor kentimin arapsaçına
dönmüş trafiğinde.
En yoğun ana arterlerde bile sağlı
sollu park edilen taşıtlara ikinci sıraları
ekleyerek, ‘bu keşmekeşte benim de bir
nebze tuzum olsun’ diyenleri kutluyorum.
Dönüşlerin tam ortasına park edip
kazalara davetiye çıkaranları ayakta
alkışlıyorum.
Trafik ışıklarına birkaç metre kala, hata
hemen önünde dörtlüleri yakıp park
edenlere ise şapka çıkarıyorum.
Dörtlüleri yaktığınızda ‘istediğimi yaparım,
yol artık benim kardeşim’ diye bir kural
var trafikte; bilmiyorsanız öğrenin lütfen.
Trafik kuralı mı; saygı mı; hadi canım
sende..
‘Girilmez’, ‘park yapılmaz’ levhalarının
sokakları süsleyen dekor olduğunu,
adım adım ilerleyen trafikte ‘Ne saygısı
kardeşim, kural da neymiş?’ raconuyla
öne geçmenin en büyük zafer olarak
kabul gördüğünü, kornaya sonuna
kadar ve art arda basmanın marifet
sayıldığını, ‘ben yayayım, istediğim
yerden geçerim’in hak görüldüğünü,
yol çizgilerinin okul defterinin kenar
süsü sanıldığını, ambulansın peşine
takılmanın kar olduğunu düşünen ey
caaanım Mersinliler, sözüm sizedir. Nedir
bu saygısızlık, nedir bu kural tanımazlık,
nedir bu tahammülsüzlük?
Trafik kurallarını hiçe sayıyorsan,
karşındakine saygı göstermiyorsan
yollarda yaşadığın kaostan şikayet
etmeye de hakkın yok güzel kardeşim!
Hem o kaosun, trafik kabusunun
baş aktörü olacaksın hem de feryat
edeceksin. Yok öyle üç kuruşa beş köfte
güzel kardeşim (milattan önceydi sanırım
bu fiyat ama neyse)!
Evet, Mersin’in en büyük sorunu trafiktir.
Evet, bu kentin yöneticileri acilen bu
sorunu çözmek zorundadır. Evet, 1
milyonluk kente 3-5 cadde, 2-3 bulvar dar
gelmektedir. Amma velakin bu sorunu
katmerlemenin, daha da içinden çıkılmaz
hale getirmenin sorumlusunu başka yerde
değil, kendinde ara biraz da benim canım
kardeşim.