image
Mitat ÇELİK
9.11.2020


TAHTACI FATMA

Gerek tarih öncesi, gerekse tarih sonrası dönemlerin isimlendirilmesinde, üretim yöntemleri kadar üretimde kullanılan madenler de etkili olmuştur. Taş Devri, Tunç Devri, Demir, vs. Bu madenler kadar önemli bir üretim maddesi olan “sedir ağacı” ise herhangi bir dönemle birlikte anılmaz; bunun böyle olması, onun insanlık tarihindeki yerini elbette önemsizleştirmiyor.

Bir dönemle anılmayan bu muhteşem ağaç, Gılgamış Destanı başta olmak üzere, (sedir ile birlikte, defne, zeytin)  pek çok edebi esere ve mitolojiye konu edildi. Özellikle Arkaik, Helenistik, Roma Dönemi’ni şekillendiren hemen hemen en önemli üretim unsuru olmuştur. Ekseri Akdeniz’e özgü bir ağaç olan Sedir, haliyle beraberinde bölgeye zenginlik de getirmiştir.

Sağlık, gemi ve ev yapımına kadar pek çok alanda yüzyıllardır insanlığın kaderini değiştirdiği gibi, dikey bilgiler gerektiren mesleki bir alan, bir medeniyet, bicümle kültürel birikime de yol açtı. En somut örneği ise Tahtacılardır. Her ne kadar üretimdeki yerleri eskisi gibi olmasa da, halen medeniyetin sessiz emekçileri olmaya devam ediyorlar.  

Tahtacıların kökenleri hakkında pek çok görüş ileri sürüldü. Likyalıların devamı oldukları görüşü ise ağır basmaktadır. Öyledir veya böyledir ne fark eder, şunu biliyor ve görüyoruz ki, Anadolu’nun genelini oluşturan erkek egemen anlayışın uzağında duran sosyal ilişkileriyle günümüz pek çok toplumunun hayli ilerisinde, kadın erkek eşitliği üzerinden kendilerini var ediyorlar. Alevi kültürü içinde anılan, Yanyatır ve Hacı Emirler olmak üzere iki ocağa sahip olan bu halkın bir kısmı, halen eski yöntemlerle orman üretimi yapmakta.

Aslında bugünün konusu, Tahtacı Fatma belgeseliydi. Fakat onların tarihine değinmeyi zorunlu görüp çok kısa bir giriş yazısı yaptım. Sanırım ikisi birden daha anlamlı oldu.

Müziğini, NevitKodallı ve Mehmet Erenler’in yaptığı, Süha Arın’ın 1979 yapımı Tahtacı Fatma belgeselini çoğumuz izlemiştir. Belgesel, aynı yıl Altın Portakal Ödülü’ne de değer bulundu.

Eserde, Toros Dağları’na sıkışıp kalan bir halkın gündelik yaşamı, yorumsuz, sade bir dille gözler önüne serilir. Gördüğümüz, milli hasılaya neredeyse her yıl bir hazine kazandıran, sosyal ve ekonomik güvencesiz çalışmanın usandırdığı yoksul insanların hayatlarıdır. (Bilgiyle donanmış bir halkın ortaklaşan kültürü.)

Film, gençlerin, kadınlı erkekli döndükleri dışarı semahı da denilen mengi ile başlar. Kendilerine olan saygıları, semaha başlamadan önce birbirlerini selamlarken gösterdikleri zarafet, sosyal yaşamlarında kadının ve erkeğin yerine de işaretler. Ardından, sabırlı, çalışkan, üretken, naif insanların ormanda başlayan zorlu bir iş gününe şahit oluruz. Ağır bir zanaat olmasına rağmen iş paylaşımında, cinsiyetçi bir ayrımı göremeyiz.

İşin aslı ise Tahtacı Fatma’nın şu söylediklerinde saklıdır.

Okusam öğretmen olmak isterdim. Öğretmen olmak iyi, maaş aylık alıyorsun. Doktor da olsam olurdu. En istediğim şehirde yaşamak. Orda aylıklı bir memur olucan şehirde yaşayacaksın. Şehirde rahat ediliyor dağdaki gibi irezil olunmuyor, hem de aylık alıyorsun, memur oluyon para kazanıyon. Biz aylıklı değiliz ki, biz ormanda çalışıyoz. Onlar şehirde. Devlet bizi ne etsin, biz ölesiye ormanda yaşarız.”

Belgeselin başlangıcında görülen semah, finalinde de devam etmektedir. İzleyenine kalan ise aşkla yapılan bir meslek, övülesi sosyal ilişkiler.

Tahtacı Fatma Belgeseli’nde zakirlik yapan Aşık Mehmet Civaroğlu’nun devri daim oldun.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 

 

  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 





  BİK İLANLAR





 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

mersinhaberci.com © Copyright 2016-2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

sanalbasin.com üyesidir

URA MEDYA