Bu ülkenin artık yeni bir” asgari ücret” belirlemesi gerek! Eskisi hükmünü kaybetti..
Asgari ücret… Kağıt üzerinde “geçim sınırı” değil, sadece “en düşük yasal ücret”. Ama memleketin büyük çoğunluğu artık bu en düşükle yaşamaya çalışıyor. Hatta yaşamaya çalışmak bile iddialı bir ifade; daha doğru kelime.. Hayatta kalmaya çalışıyor..
Asgari ücretlinin bir günü, aslında ülkenin ekonomik röntgeni.. Sabahın köründe başlayan yolculuk, eve dönene kadar bitmeyen hesaplarla devam eder..
Bugün servis parası mı vereyim, yoksa yürüyeyim mi?” Ev kirası, elektrik , su faturası , çocuğun beslenme parası ..
“Bir kilo yerine yarım kilo alırsam yeter mi?” Yoksa yine makarna mı yapsam , bulgur pilavı mı , çorba mı?
“Faturayı bu ay geciktirsem ne olur?” Ya doğalgazı keserlerse.. Hastalanmayalım aman ha.. Yatarsak işe gidemeyiz, yevmiye kesilir.. Kış geldi botun altı delik, hanıma çocuklara da mont lazım ..İkinci el , bit pazarı, buluruz ucuzundan birkaç bir şey..
Ekonomi kitaplarında yazmaz ama asgari ücretlinin hayatı iki kelime arasında sıkışmıştır: “Yetmedi” ve “Keşke.”
Maaş yetmez, umut yetmez, sabır yetmez… Keşke kira bu kadar yüksek olmasa, keşke markete girince etiketlerden korkmasa, keşke ay sonu gelmese… Keşke ay sonunda aldığı maaş yorulduğuna değse.
Türkiye’de asgari ücret artık yalnızca gençlerin, öğrencilerin ya da geçici işçilerin kazancı değil; üniversite mezunlarından evli, çocuklu ailelere kadar geniş bir kesimin tek geliri haline geldi. Bu, ekonomik bir tercihten çok, zorunlu bir gerçeklik !
Peki nasıl geçiniyorlar? Geçinemiyorlar.
Matematik ortada, maaşın yarısından çoğu kiraya denk, market fiyatları her hafta yeniden zamlanıyor, ulaşım, faturalar, okul masrafları… Maaş ,asgari ücretlinin eline ay sonu değil, ayın ortası bile kalmıyor.
Geçinmek artık bir beceri değil; imkânsızlığın yönetimi !
Ama asgari ücretli hesaptan hesaba atlayan, bütçesini iğne deliğinden geçiren, kredileri fırıldak gibi çeviren bir halk. Yine de hiçbir matematik, hiçbir mucize, gerçek hayatın ağırlığını hafifletemiyor.
Bu insanlar ülkenin yükünü taşıyor:
Fabrikada makineyi çalıştıran onlar,market raflarını düzenleyen onlar,toprağı süren, paketi dağıtan, vardiyası hiç bitmeyen onlar…
Kısacası hayatı ayakta tutan onlar ama kendi hayatları hep sallantıda.
Asgari ücret tartışmaları her yıl aynı cümlelerle açılır:
“Yeterli mi, değil mi?”
Artık bu sorunun cevabı belli. Yeterli değil.
Asgari ücretlinin tek istediği lüks hayat değil, sadece insanca bir yaşam..
Bu ülke, çalışan insanların alın terini olağanüstü bir fedakârlık olarak görmekten vazgeçmeli. Çünkü çalışan insanın hakkını vermek bir lütuf değildir; devletin, toplumun ve ekonominin borcudur.
Ve bu köşeden her yıl hatırlamak, hatırlatmak gerekiyor:
Bir ülkede milyonlarca insan “asgari” ile yaşıyorsa, o ülkenin sorunu ücrette değil, düzendedir.
Umarım bir gün, asgari ücret tartışmalarının konusu rakamlar değil, insanların yüzlerindeki huzur olur.