Bazı haberler vardır, duyduğunuz anda içinizi ısıtır. Tam da “İyi ki hâlâ bir şeyler değişiyor” dedirtir. Erzincan’dan gelen bu haber de işte tam böyle bir umut taşıyor.
Yıllardır emeğiyle toprağı yoğuran, sabahın köründe traktörünün marşını çeviren, bazen donla boğuşan, bazen kuraklığa çaresiz bakan Erzincanlı üreticinin yüzünü güldürecek bir adım atıldı. Tarım ve Orman İl Müdürlüğü koordinasyonunda, Erzincan Belediyesi ve İl Özel İdaresi bir araya geldi ve Doğu Anadolu’nun en büyük toplu sera bölgesi kuruldu.
Büyük yatırımların yanı sıra insan hayatına dokunan projeleri severim..
Çünkü bu sera bölgesi, rakamlardan önce bir insan hikâyesidir.. Bir annenin, bir babanın evine götüreceği ekmek, bir gencin memleketinde kalma umudu, bir üreticinin “Bu yıl zarar eder miyim?” korkusundan kurtuluşudur… Üretici daha güvenli üretim yapacak… Ürünler dört mevsim yetişecek, emekler heba olmayacak
Erzincan’ın ovaları zaten verimli, ama iklim artık eskisi gibi değil. Don vurur, dolu gelir, yazın sıcağı toprağı kavurur. Üretici ise neye nasıl yetişeceğini bilemez hâle gelir.
İşte bu toplu sera bölgesi, doğanın çetin yüzü karşısında üreticiye bir siper olacak.
Bu projenin beni en çok etkileyen yönü, üç kurumun el ele vermesi. Bugün memlekette insanlar çoğu kez ayrılıklar konuşuyor ama Erzincan’da güzel bir şey oldu: Kurumlar aynı masaya oturdu, aynı hedefe yürüdü.
Bu birliktelik sadece bir yatırım inşa etmedi; güven inşa etti..
Bölgenin geleceğine dair bir ışık yaktı.
Sera bölgesinde yetişecek sebzeler, meyveler, çiçekler belki şehrin pazarına inecek, belki başka illere gönderilecek… Ama hangi sofraya giderse gitsin, o ürünlerin içinde Erzincanlı üreticinin umudu olacak.
Toprakla uğraşmak sabır işidir. Her gün alın teri ister.
Mersin, Türkiye’de seracılığın en yoğun olduğu illerden biri.
Seracılık, Mersin’de sadece sebze değil, meyve ve süs bitkileri açısından da çeşitlenmiş durumda.
İklim avantajı, büyük sera alanı ve modern tarım teknolojileri, Mersin’i seracılık açısından stratejik bir nokta yapıyor.
Ancak maliyet, pazarlama ve rekabet gibi riskler dikkatle yönetilmeli..
Her ne olursa olsun, “Toplu Sera Bölgesi Projesi” bize şunu hatırlatıyor:
Toprağımıza, suyumuza, havamıza yeter ki sahip çıkalım.
Bu topraklarda umut hiçbir zaman tükenmez.