Platon mağarada gerçeği buldu ama, Bizim Şehremaneti; "Kaçak yapı" muamelesi yapıp, Mağarayı imar planına işledi. Gölge tapusunu çıkardı, Gölgeler hisseli parsel oldu. Hakikate de “ruhsatsız yapı” tutanağı tuttu; Biraz İhtisap Neferi, biraz kepçe... Geldi, yıktı.
Nietzsche “hakikat yoktur” dedi, filozof oldu; Biz de aynısını söyledik... Önce "Kimin adamısın?", "Niye yazdın?" dendi; Sonra “Muhtar azası kontenjanı dolu” dendi. Hakikati arayanı "beyefendi kotası" ile susturup, Yalan söyleyeni sınırsız internete geçiriyorlar. Ama o da Akdeniz’de çekmiyor.
Wittgenstein “susmalı” dedi ya… Bizimkiler bunu ciddiye alıp Sessizlik İşleri Daire Başkanlığı kurdu. İlk genelgesi: “Konuşmak isteyen, önce sessizlik ruhsatı alsın.” İkinci genelge: “Sessizlikte gerçeği görme kotası aşılmayacak, Her gerçeği yazana, arkasında kim var diye sorulacak.” Üçüncü genelge: “Hakikat kelimesini kullananın Kent Kartı iptal olur.”
Camus’un Meursault’u susmuş... Bizde susan adam; arif sanılır, hemen makam verilir. Adam “niye?” diyecek olsa; “Şşşşt! Göreve başladınız” denir.
Munch’ın Çığlık’ındaki adamı hasta sanıp ambulansla götürmüşler. Şikâyet: “Hakikati fark etmiş.” Tedavisi: Dört gün Berdan’dan sularını kesin, Sonra "boru patladı, yapmaya çalışıyoruz" deyin, Bir haber bülteni, üç gün sosyal medya... Hasta otomatik olarak sessizliğe döner.
John Cage 4’33’’ sustu diye sanat yaptı, Bizde sustuğun an işgaliye ödemek zorundasın. Sessizlik burada sanat değil, Depremde yıkılan bina gibi: Yapan çok, imza atan çok, mesuliyet belli değil. Bulabilirsen, o da çoktan "kaçak-kat".
Ekman mikro ifade yakalıyormuş… Bizde yalancının yüz kasları “yetti gari” deyip sendikalı oldu. Yalanı saklamaktan yorulup, “Hakikat bir gün yüzü görsün” diye toplu iş bırakmaya gitti. Ama işveren temsilcisi (yani yalan) Zam yaparak grevi bastırdı.
Sosyologlar “sessiz kalabalık” diyor ya, Bizim kalabalık o kadar sessiz ki; Topluca Silifke Caddesi'nde gezici radara yakalanıp kayda alınmışlar. “Gürültü seviyesinde uygunsuz düşüş” diye ceza kesilmiş. Bir keresinde ters istikamette yürüyen bir tanesi yanlışlıkla hapşırmış; Mahalleli maske takıp hemen onu karantinaya alıp geri susturmuş.
Ve ben derim ki ey talip: Bu memlekette yalanın kadrosu tamdır, Sessizlik ise sözleşmeli çalışır. Hakikat? O hâlâ sınavda... Mülakatta eleniyor: “Adamı olmadığı anlaşıldığından.”
Son mühür de absürt bir ironiyle gelsin: “Sessizliği övenler konuşursa, yalan istifa eder.”