Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyet fazilettir!” sözüyle bir ahlak, bir duruş, bir vicdan bıraktı bize.
Fazilet...
Yani iyilik, doğruluk, mertlik, alçakgönüllülük…
Cumhuriyet, işte bu değerlere dayanır; korkuya değil, fazilete yaslanır.
Saltanat, korku isterdi.
Cumhuriyet, cesaret ister; vatanperverlik ve fedakârlıkla yaşar.
Saltanat itaat beklerdi.
Cumhuriyet; akıl, ilim, bilim ve sorgulayan zihin ister.
Saltanatta padişah “kullarım” derdi.
Cumhuriyet “yurttaş” der, “ortak vatan” der, “biz” der.
Atatürk, bu farkı gördüğü için Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken şöyle dedi:
“Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Çünkü biliyordu ki, hür ve bağımsız yaşamanın yolu, faziletli bir millet olmaktan geçer.
Cumhuriyet; bilime sarılmaktır.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir.
Kanun önünde herkesin eşit olduğunu bilmek, hiçbir zümreye imtiyaz tanımamaktır.
Kadınıyla erkeğiyle, köylüsüyle kentlisiyle, Edirne’den Hakkâri’ye kadar,
“Biz biriz, eşitiz, hürüz, bu vatanın evlatlarıyız” diyebilmektir.
Şanlı Bayrağımız göklerde dalgalanıyor, marşlarımız meydanlarda yankılanıyor.
Ne mutlu bize!
Ama Cumhuriyet’i kutlamak yetmez; Atatürk’ün istediği gibi “faziletli insanlar ülkesi” olabildikçe Cumhuriyet yaşar, kök salar.
Fazilet kaybolursa, Cumhuriyet de yara alır.
O yüzden görev hepimizindir:
Doğruluktan şaşmamak, adaleti korumak, bilime inanmak, çalışmaktan vazgeçmemek…
Unutmayalım;
Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil, bir vicdan meselesidir.