Toroslar’dan limana doğru inişte görülür memleketin hâli;
Çarpıklık, eğri bir cetvelle çizilmiş doğru bir yol gibi.
Sahil yolunda yaldızlı ışıklarla oynanan varlık tiyatrosu,
Barış Mahallesi’nin arka sokağında çalan, açlığın sessiz türküsü.
Altın bankanın bronz kapısında emeklilerin kambur gölgeleri,
Üç kuruşluk promosyonun peşinde bekleşir.
Sahilde milyonluk sofralar, tabakta Lagos balığı;
Yan yolda tavuk tantuniye hasret mideler.
Gençliğin heykelleri, baba parasının direksiyonunda;
Son model araçlarla, pusudaki jön avcılar.
Plastik gururun trafiği, bizim ömrümüzden çalar.
Sürücüleri, yirmi yaşın kayıp heykelleri,
Boş asfaltlarda amaçsızlığın sığ derinliği.
Onların trafiği bir rüya, bizim ise çilemiz.
Yakıtları tükenir, dert etmezler; bizde ise nefes kalmadı.
Asıl veri, hastane koridorlarında: Muayene iki dakikalık, dertler uzun.
Doktorun gözlerinde insanüstü yorgunluk;
Hastada, iki dakikada derdini anlatma çabası.
Sistemin kulağında alaycı bir sağır kahkaha;
Suçlu belli: Dilin yetersizliği.
Dil, dertleri taşımaya yetmez artık; bu sistemin hışırtılı sessizliği.
Bütün bu çarpıklığın altında tek bir sebep yatmakta:
Eğitim, cam fanusta balık misali.
Yetmişlerde doğan garabet, Test Tekniği’nin ürünü:
Ne yüzmeyi bilir, ne nefes almayı.
Kitap okuma, sadece paragraf okumaya indirgenmiş.
Zihnin kanatları kesik, sadece A ya da C’yi arıyor.
Okul dershaneye, dershane kasaya dönüştü.
Dershaneler okullaşmadı; okullar dershaneye dönüştü.
Ölçme ve sıralama, bir makine mantığı.
Eğitim-Öğretimi kul etti, okulu gölge kıldı;
Okul, dershanenin solgun sureti.
Eğitim sistemi ise cam fanusta çatlak.