Bazen gökyüzü mavi değil, duman rengidir. Ve o duman, sadece ağaçların değil, anıların da yandığını fısıldar.
Silifke, sadece Mersin’in değil, Akdeniz’in de en özel köşelerinden bir yer. Göksu Nehri’nin sakin akışı, çam ormanlarının mis kokusu, Toros yaylalarının serin nefesi… Ama önceki gün o huzur bozuldu. Sabah saatlerinde Çamlıca Mahallesi civarında başlayan yangın, rüzgârın da etkisiyle hızla yayıldı. Kırtıl, Balandız ve İmamuşağı mahallelerinden yaklaşık 190 kişi tahliye edildi. 344 personel, 122 kara aracı ve 9 helikopter ile müdahaleye başlandı. Adana, Osmaniye, Hatay, Konya ve Karaman’dan da takviye ekipler geldi. Silifke–Gülnar karayolu kapandı. Köşeyi yazdığım saatlerde herhangi bir can kaybına yönelik bilgi gelmedi.
Bu yangın sadece ağaçları değil, çocukluğumuzun piknik yaptığı alanları, dedelerimizin çam gölgesinde anlattığı hikâyeleri, Torosların eteklerinde yankılanan keçi çanlarını da yuttu. Alevlerin turuncu dili gökyüzüne yükselirken, toprak bir çığlık attı. Bu çığlık hepimizin vicdanında yankılanmalı. Çünkü yangın, sadece “onların” değil; hepimizin kaybı.
Silifke halkı, her zamanki gibi dimdikti. Traktörlerini, tankerlerini alan köylüler alevlerin önünü kesmek için canla başla çalıştı. Jandarma ve itfaiye ekipleri, bazen omuz omuza, bazen el ele yangın hattındaydı. Bu mücadele sadece ateşe karşı değil; umutsuzluğa karşı da verildi. Çünkü biliriz ki, umut en güçlü söndürücüdür.
Bugün yanan yerlerde yarın yeniden filizler çıkacak. Ama bu, kendi kendine olmayacak. Bizler yeniden ağaç dikecek, toprağı onaracak, doğayı koruma bilincini çocuklarımıza aktaracağız. Silifke’nin yeşili, sadece doğanın değil, aynı zamanda halkının iradesinin rengidir. Ve o renk asla solmayacak.
Dilerim köşeyi yazdığım bu anlarda yangın kontrol altına alınmış olur. Ve güzel haberlerle, güzel anılarla tekrar bir araya geliriz.
Geçmiş olsun Silifke...