Ağustos’un kavurucu sıcağında Mersin sokaklarında bir yolculuk yapın.
Bir dolmuşa binin.
Eğer şanslıysanız cam kenarında bir yer bulur, rüzgâr sanrısıyla birkaç dakikalık ferahlama yaşarsınız.
Ama çoğunluk için bu sadece bir hayal.
Çünkü minibüsler hâlâ 1980’lerden kalma alışkanlıklarla yönetiliyor.
Evet, minibüslerde klima var ama çoğu zaman çalıştırılmıyor.
Sebep? Şoförün keyfi.
Havalandırmayı açmak yetermiş gibi, üstüne bir de kapasitenin çok üzerinde yolcu alınca içerisi adeta bir sauna.
Ayakta kalanların hali içler acısı.
Ter içinde, sıkışık, bunalmış ve çoğu zaman şoförün tersleyici tavırlarına maruz kalan insanlar...
Peki bu nasıl oluyor?
Basit: Denetim yok.
Ne Mersin Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası ne de sorumlular bu konuyla yeterince ilgileniyor.
Halka hizmet için var olması gereken bir sistem, halkı çileden çıkaran bir düzene dönüşmüş durumda.
Üstelik bir de dolmuş şoförlerinin "haklıymış gibi" bağırmaları yok mu...
Pes doğrusu.
Minibüslerin içi yaz aylarında çekilmiyor ama insanlar mecbur.
İşine, okuluna, hastaneye giden vatandaş ne yapsın?
Herkesin özel aracı yok ki bu çileden kaçabilsin.
İşte bu yüzden toplu taşımanın kaliteli, güvenli ve insanca olması şart.
Bu şehirde yaşayan herkesin sormaya hakkı var:
Mersin’de toplu taşıma bir hizmet midir yoksa bir işkence yöntemi mi?
Artık yeter.
Mersin Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası sorumluluğunu yerine getirmeli.
Emniyet denetimlerini arttırmalı.
Ve en önemlisi: Bu sistemin gerçek sahibi olan halka kulak verilmeli.
Çünkü dolmuşların nereye gittiği değil, nasıl gittiği daha önemli.