Son günlerde ülke gündemi, deyim yerindeyse "sahte diplomalarla" sallanıyor.
Olay öyle bir boyuta ulaştı ki, skandalın ucunun kime dokunacağı, hangi koltuğun altından ne
çıkacağı kestirilemiyor.
Milletvekilleri, doktorlar, bürokratlar, müdürler…
Listede kimler yok ki?
Adeta devletin her kademesine sızmış bir karanlık ağ gibi.
Bugüne kadar pek çok yolsuzluk, liyakatsizlik, torpil ve şaibe gündeme geldi ama bu kez mesele çok daha derin.
Çünkü burada sadece kişisel çıkar değil, toplumun sağlığı, eğitimi ve adaleti tehdit altında.
Sahte bir diploma, sadece bir belge değil; bir insanın, belki de yüzlerce insanın hayatına doğrudan etki eden bir sahtekârlığın kanıtıdır.
Bu noktada akıllara şu soru geliyor: Mersin bu işin neresinde?
Mersin gibi büyük ve stratejik bir şehirde, sahte diploma meselesi ne durumda?
Hiç mi dikkat çeken isimler yok?
O koltuklara kimler hangi belgelerle oturdu, hangi "okullar" ne zaman bitirildi?
Ne yazık ki bu soruların cevapları hâlâ muamma.
Oysa Mersin, sadece bir Akdeniz şehri değil; sanayisiyle, limanıyla, üniversiteleriyle, bürokrasisiyle Türkiye’nin önemli yapı taşlarından biri.
Ve böylesine önemli bir şehirde, liyakat dışı atamalar, sahte belgelerle kazanılan pozisyonlar varsa, bu sadece Mersin'in değil, ülkenin geleceğini doğrudan etkiler.
Yetkililere çağrım şudur:
Mersin bu işin dışında kalmamalı.
İvedilikle bağımsız, tarafsız ve derinlemesine bir soruşturma başlatılmalı.
Hangi kurumda kim çalışıyor, diplomaları gerçek mi, süreçler nasıl işlemiş?
Hepsi tek tek incelenmeli.
Bu sadece bir temizlik operasyonu değil; bu, halkın adalete olan inancını yeniden kazanma meselesidir.
Gençlerin, "Ben çalışıp da bir yere gelebilirim" inancını koruma mücadelesidir.
Ve bizler gazeteciler, yazarlar, sivil toplum ve vatandaşlar olarak bu sürecin takipçisi olmalıyız.
Çünkü sahte diplomalarla kurulan bir sistem, sadece bireyleri değil, tüm toplumu kandırır.
Gerçekler, bir gün mutlaka ortaya çıkar.
Önemli olan, o gün geldiğinde "ben sustum" dememek.