Bir sabah uyanıyorsunuz. Kuş sesleri yerine sirenler çalıyor kulağınızda. Pencereden baktığınızda gökyüzü masmavi değil; ağır, kalın bir dumanla örtülmüş. Toprağın kokusu değil, yanmış ağaçların keskin is kokusu doluyor ciğerinize. O an anlıyorsunuz: Yine bir orman yanıyor.
Orman yangını sadece bir çevre felaketi değil. O, aynı zamanda bir toplumun vicdan testi. Her duman yükselişi, sadece ağaçları değil; bir halkın duyarlılığını da yoklar. Sorulacak soru basittir: “Biz bu yıkımı durdurmak için ne yaptık?”
Bazen bir kıvılcım yetiyor. Bazen bir dikkatsizlik. Ama ne acı ki, bazen de kasıt! İnsan eliyle yaratılan bu yangınların bedelini, ağaçlar, sincaplar, kaplumbağalar, geyikler, kuşlar ve bazen de o bölgede yaşayan insanlar ödüyor. Yangınlar, sadece canlıları öldürmüyor; bir kültürü, bir hafızayı, bir coğrafyanın ruhunu da beraberinde kül ediyor.
Orman, sadece yeşil değil; geçmişle gelecek arasındaki köprüdür. Dedemizin gölgesinde dinlendiği çam ağacıyla, torunumuza anlatacağımız anılar arasında uzanan sessiz bir hikâyedir. Orman yandığında sadece doğa değil; hikâyelerimiz, umutlarımız, geleceğimiz de yanıyor.
Ne zaman büyük bir yangın çıksa ekranlara kilitleniyoruz. Helikopterler, itfaiyeciler, gönüllüler. Dualar ediyoruz, paylaşımlar yapıyoruz. Peki ya sonra? Duman dağılınca biz de unutuyor muyuz? İşte mesele tam da burada başlıyor. Ormanlar, bizimle birlikte yaşayan canlı varlıklardır. Onları korumak, sadece bir devlet politikası değil, aynı zamanda bir insanlık görevi. Ve bu görev de eğitimle, bilinçle, sevgiyle başlar. Çocuklara ağacın değerini anlatmazsak, büyüyünce o ağacı kolayca kesebilir. Bir sigara izmaritinin neler yakabileceğini öğretmezsek, yanan sadece ağaç değil, insanlık olur.
Bugün bir orman yandı diyelim. Peki ya yarın? Yeni fidanlar dikeceğiz elbette. Ama her yeni fidan, bir özürdür doğaya. “Bunu sana yapmamalıydık” demenin yeşil bir yoludur. Bu yüzden bir daha duman yükselmesin diye, herkesin eline bir fidan değil; aynı zamanda bir sorumluluk verilmeli. Çünkü bu topraklar, ancak biz korudukça yeşerir. Ve ancak biz gerçekten sahip çıkarsak, yarın gökyüzü yine masmavi olabilir.