31 Mart seçimleri bize ne söyledi, ne anlatıyor, bundan sonra bizi ne bekliyor
sorularının havada uçuştuğu ve cevaben her kafadan fikirlerin ortaya saçıldığı
bir dönemdeyiz.
Dönem dememe bakmayın;
Bildiğiniz goygoy yapıyoruz ülkece.
Bilenler bilir.
Ahalice severiz bu goygoy işini.
“Goygoyu bırak, varsa senin fikrini de duyalım kardeşim” diyenler için hemen
söyleyeyim;
“Bölündük.”
Karpuz gibi tam ortadan ikiye ayrıldık.
Amaç hasıl oldu; kutuplaştırma siyaseti güdenlerin çabalarına sandıkta destek
verdi ve bölündük.
Bu dönemin adını “bölünme dönemi” koyabiliriz o zaman.
Çok iddialı bulanlar olacaktır belki ama siyaseten oluşan bu ikili bölünmenin
burada kalmayacağını ve “çoklu” bölünme döneminin başlayacağını bir kenara
not etmek isterim.
Ancak güçlü bir genel seçim ihtimali geçici de olsa yeniden bir bütünleşme
sağlayabilir ki; şu an çok zayıf bir ihtimal.
Bu görülebilir bir durum.
Ancak asıl büyük kayıp “üçüncü yol” diye tabir edilen seçeneğin şimdilik
ortadan kalkmış, hatta kaldırılmış olmasıdır.
Oysa umutsuz durumlarda ipine sarılabileceğimiz bir seçenekti “üçüncü yol”
girişimi.
Hem iktidar, hem de muhalif iktidar ele ele verdiler araya bir başka seçenek
girmesine müsaade etmediler.
Üçüncü yolcuların da on ay içindeki iki seçimde inanılmaz hatalar yaptıklarını
söylememekte olmaz elbette.
Üçüncü yol seçeneği ile birlikte çok şeyler bir daha inmemek üzere
tozlanacakları raflara kaldırıldı.
Mesela;
Hesap sorulabilirlik, hesap verilebilirlik, denetlenebilirlik ve şeffaflık ilkelerini
unutabiliriz bu goygoy döneminde.
Hak, hukuk, adalet, liyakat ve ahlak beklentilerini de öyle.
Hem bireysel, hem toplumsal olarak sadece tek bir amaç hakim bu gün
getirildiğimiz noktada.
“Kazanmak ve kazananın yanında saf tutmak.”
Şairin dediği gibi; pencere kör, kapı kitli.
Hayrını görün gari…
**
Sevdiğim Laflar:
“KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ!..”