Suriyeli mültecilerin kentimize gelmeye başladığı günleri hatırlayın.
İyi kötü bir düzeni vardı sokakların caddelerin.
Burhanettin başkan sarı çizgiler çektirmiş, esnafın kaldırım işgallerini en aza indirmeye çalışmıştı.
Zabıtalar ciddi anlamda kontrol ediyor, sınırını aşan yerleşik esnafı denetliyordu.
Seyyarlar ana arterlere çıkamıyor, özellikle yaya trafiğini aksatmayacak şekilde ara sokaklarda tezgah açıyordu.
Yine de büyük köy algısı vardı kafalarımızda.
Bugün o algı ete kemiğe bürünmüş durumda.
Mersin bugün gerçek anlamda büyük bir köy.
Üstelik, Şener Şen filmindeki gibi haraptar.
Hazırlıksız yakalandığımız mülteci akını en büyük etken.
Ama temel etken öngörüsüz, vizyonsuz kent yöneticileri.
Buna irili ufaklı STK’ları da dahil etmemiz gerekiyor.
Bugün geldiğimiz nokta yaşanabilir bir kent olmaktan çıkmış olduğumuzdur.
Öngörü yokluğu.
Vizyon eksikliği.
Kaynakları verimsiz ve kötü kullanma.
Ve bu yanlışları ısrarla sürdürmekteki anlaşılmaz becerimiz.
Ahmet gidiyor.
Mehmet geliyor.
Ama kadersizliği aynen devam ediyor Mersin’in.
Bir taraftan yapıp, bir taraftan yıkmakta üstümüze yok..
Sokakların asfaltını yeniliyoruz;
Otopark olarak kullanılmasını engelleyemiyoruz.
Kaldırımları söküp yeniden yapıyoruz;
Esnafın işportacının işgaline terk ediyoruz.
Bahçe yapıyoruz;
Ağaç kesiyoruz.
Boru döşüyoruz;
Suyu veremiyoruz.
Araç gidecek yol bulamıyor.
Yaya yürüyecek kaldırım.
Beceriksizlik, basiretsizlik almış başını gidiyor.
Gerçekleri görüyoruz;
Üstümüze almıyoruz.
Kent “imdat” diyor;
Duymuyoruz.
Sormuyoruz, merak bile etmiyoruz.
İyi ama nereye kadar?.
**
Sevdiğim Laflar:
“AKŞAMDAN KAVUR, SABAHA SAVUR!..”