HEDİYE EROĞLU
Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül, savaşa karşı olan milyonlarca insan tarafından Dünya Barış Günü olarak anılıyor. Dünya Barış Günü kapsamında sokağa inen Mersin Emek ve Demokrasi Platformu, “Savaş hayır, barış hemen şimdi” diyerek, “Barış bir insan hakkıdır” çağrısı yaptı.
SAVAŞLAR İLE ÇATIŞMALAR DEVAM EDİYOR
Ellerinde döviz ve pankartlarla Özgecan Aslan Barış Meydanı’nda bir araya gelen platform bileşenleri bir de basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan İHD Eş Şube Başkanı Gazi İnci, Birleşmiş Milletlerin (BM) 19 Aralık 2016 tarihinde Barış Hakkı Bildirisini kabul ettiğini ve yine BM İnsan Hakları Konseyi’nin de 22 Haziran 2017 tarihinde verdiği kararla barış hakkının tüm üye ülkeler tarafından desteklenmesi gerektiğinin altını çizdiğini anımsattı.
“2025 yılında bir kez daha Dünya Barış Günü’nü andığımız bugünde dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ediyor” diyen İnci, özellikle İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı savaş politikalarının dünya gündeminde yer ettiğini söyledi.
“İSRAİL’İN FİLİSTİN’E YÖNELİK UYGULADIĞI ŞİDDET POLİTİKASI, ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN İHLALİ ANLAMINA GELİYOR”
“İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı şiddet politikası, uluslararası sözleşmelerin ihlali anlamına geliyor” diyen Gazi İnci, ayrıca İsrail’in, Gazze’ye yönelik saldırılarını sürdürürken gıda yardımını da engelleyerek insanların açlıktan ölmesine neden olduğunu vurguladı.
“Özellikle gıda yardımının engellenmesi ile sürekli olarak Gazze’ye gerçekleştirilen saldırılarda birçok çocuk yaşamını yitiriyor” diyen İnci, “Bu durum insanlık vicdanı açısından kabul edilemez bir durum. Birçok devletin İsrail’in bu şiddet politikalarına karşı sessizliği de kabul edilebilir değil.
Bunun dışında Rusya’nın Ukrayna işgali ve Sudan, Myanmar, Burkina Faso, Mali ve Libya’da süren çatışmalı ortamlar binlerce sivilin ölümüne neden oluyor ve başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hak ihlalini doğuruyor. Dünya egemenlerinin emperyalizmi ve çözümsüzlüğü temel alan politikaları tüm dünyada savaşların ve çatışma ortamlarının devam etmesinin en büyük nedeni” diye konuştu.
“TÜRKİYE, KÜRT MESELESİNDE ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ RESMİ BİR POLİTİKA HALİNE GETİRDİ”
Ayrıca yaşanılan coğrafyada da yıllardır devletin Kürt meselesine güvenlikçi politikalar ile yaklaşmasının birçok acıya ve kayba neden olduğunu da dile getiren Gazi İnci, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan itibaren Kürt meselesinde çözümsüzlüğü resmi bir politika haline getirdi. Bu politika her türlü hak talebini şiddetle bastırmak üzerine inşa edildi. Türkiye’de birçok defa Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesi amacıyla barış girişimleri oldu. Günümüzde de barış süreci olarak adlandırılan ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile Kürt hareketinin silahsız, şiddetsiz yollardan Kürt meselesinin çözülmesi yönünde attığı adımlar biz insan hakları savunucuları açısından da son derece önemlidir. Silahların yakılması, Kürt meselesinin şiddetsiz yollardan çözülmesi ve barış umudunun yükselmesi anlamı taşıyor. Bu nedenle de insan hakları savunucuları olarak bu süreci ne kadar önemsediğimizi belirtmek istiyoruz.
Bu sürecin başlamasında Suriye, özellikle Rojava’daki gelişmelerin son derece etkili olduğunu herkes gibi bizler de biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin barış sürecini gerçekten başarıya ulaştırmak için Rojava’da ve Suriye’nin genelinde yaşayan tüm halkların gönüllü birliği temelindeki bir politikayı desteklemesi gerekiyor. Değişim dilde başlar, barış dilde başlar. Sürekli bir tehdit dilinin barış sürecinin önündeki en büyük engel olduğunu hatırlatıyoruz.
“İNSANLAR DÜŞÜNCELERİ NEDENİYLE HAPİSHANEDE”
Barış süreci kapsamında mecliste kurulan komisyonun çalışmalara başlaması ve bir takım yasa değişikliklerinin gündemde olması tabii ki önemli fakat Kürt Meselesinin demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesi ve şiddetin sona erdirilmesi amacıyla kurulan komisyonun Barış Annelerini dinlediği oturumda Kürtçe konuşulmasını engellemesi komisyonun misyonu ile asla örtüşmüyor. Ayrıca komisyonun çatışmanın tüm taraflarını eksiksiz dinlemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş olan, Silahsızlanma ve Geçiş Dönemi Adaleti ilkelerine uygun mekanizmaların ivedilikle kurulması gerekiyor.
1 Eylül vesilesi ile bir kez daha hatırlatmak istiyoruz ki yaşadığımız coğrafyada ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller hala devam ediyor. İnsanlar düşünceleri nedeniyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve uzun yıllar süren hapis cezalarına mahkûm ediliyor. Bugün birçok siyasi mahpus sadece düşünceleri nedeniyle hapishanede.
“HASTA MAHPUSLAR SORUNU KRONİK HALE GELMİŞ SORUNLARDAN BİRİ”
Ayrıca hapishanelerde hasta mahpusların tahliyeleri önündeki engellemeler geçmişten bu yana kronik hale gelmiş sorunlardan biri. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yazık ki hasta mahpusların sağlık durumlarını tamamen resmi bilirkişi olan Adli Tıp Kurumu’nun Tıp etiğine aykırı olan kararlarına bırakmış ve bu nedenle de birçok hasta mahpus hapishanede çok zor koşullarda yaşamaya devam ediyor veya maalesef bazıları hapishanede yaşamını yitiriyor.
Her şeyden önce hapishanedeki siyasi mahpusların serbest bırakılması, terörle mücadele yasasının kaldırılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, hasta mahpusların tahliye edilmesi, AİHM ve AYM kararlarının gereğinin yerine getirilmesi, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerin eksiksiz uygulanması barış sürecinin başarıya ulaşması için başat bir rol oynuyor.
“SİYASAL İRADEYİ İNSAN HAKLARINA DAYALI BARIŞÇIL POLİTİKALAR GELİŞTİRMEYE ÇAĞIRIYORUZ”
Yine Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesi özellikle LGBTİ+lara mücadelesine yönelik nefret dilinin yoğunlaştırılması ve kadın kimliği üzerindeki baskıların artması da son derece kaygı verici. İktidarı üstün cinsiyet ideolojisinden vazgeçmeye, ortak bir yaşam fikriyatı kurmaya çağırıyoruz.
İnsan hakları savunucuları olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de barış isteğimizi yüksek sesle dile getiriyoruz. Topluma dayatılan tekçi, ırkçı, milliyetçi ve ötekileştirici politikaların ve nefret dilinin son bulması için siyasal iradeyi insan haklarına dayalı barışçıl politikalar geliştirmeye çağırıyoruz” şeklinde konuştu.
Açıklamadan sonra serbest kürsü etkinliğinde kurum temsilcileri günün anlam ve önemine dair konuşmalar yaptı. Ardından denize çiçekler bırakıldı.