“HALK İTTİFAKINA İHTİYAÇ VAR” | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 

“HALK İTTİFAKINA İHTİYAÇ VAR”


 

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, uzun süredir üçüncü seçenek çağrısı yaptıklarını belirterek emek ve demokrasi güçleri ile işçi sınıfına geniş bir halk ittifakıyla üçüncü cephe oluşturma çağrısı yaptı. Gürkan, “Birlikteliğimizin bir siyasi program etrafında ittifak gücüne dönüşmesi ve bu ittifak gücünün de bu ülkenin kaderini değiştirmesi yönünde umudumuzu koruyoruz” dedi.

HEDİYE EROĞLU

 

Çeşitli temaslarda bulunmak üzere Mersin’de bulunan, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan'ın; “Üçüncü seçenek ve Halk İttifakı”na ilişkin partisinin değerlendirmelerini düzenlediği basın toplantısında kamuyla paylaştı.

Parti binasında düzenlenen açıklamada Gürkan’a, EMEP GYK Üyesi Halil İrmek ile EMEP İl Başkanı Yusuf Kaya da eşlik etti.

Açılışta konuşan Başkan Kaya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile birlikte dünyanın ciddi bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, “Dünya halkalarının savaşta hiç bir çıkarının olmadığı açıktır. Savaş dünya halkları, emekçiler, işçi sınıfı açısından doğanın tahrip edilmesi başta olmak üzere ölüm ve yoksulluktan başka bir şey sunmayacaktır.

Ayrıca kapitalizm dünyada ve ülkemizde insanları mutsuz etmeye devam ediyor. Ülkemizdeki son gelişmelerle birlikte dün de 6 partinin seçim ittifakı ile ilgili bir görüşmesi oldu. Ülke gündemi yaşam ve geçim sorunu, seçim ve ittifaklardır. Bu sürece ilişkin halkın seçeneği ne olmalı konusuyla üzerinde genel başkan yardımcımız savaş, dünya barışı, emekçiler, üçüncü seçenek halkın birliğinin nasıl oluşması gerektiği ile ilgili partimizin görüşlerini sizlerle paylaşacaktır” dedi.

 

“UKRAYNA SAVAŞI, EMPERYALİST ÜLKELERİN PAZAR KAVGASI”

Daha sonra söz alan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, öncelikle Rusya- Ukrayna savaşına değinerek, barış çağrısı yaptı.

Uzun bir süredir egemenlik tartışmasının, çekişmesinin parçası olan Ukrayna’nın işgal ile karşı karşıya kalmasını, bölgedeki emperyalist politikalara bağlayan Gürkan, “Çünkü kuzey Afrika’dan Ortadoğu ve Kafkasya’ya kadar ABD, AB ülkeleri, Rusya, Çin gibi dünya pazarlarını paylaşma derdinde olan emperyalist ülkelerin hem pazar kavgasına hem yer altı ve yer üstü zenginliklerin paylaşım kavgasına tanık etmekte ve bu politikaların sonuçlarını yaşamakta bu coğrafya.

Aynı şekilde ekonomi alanındaki bu pazar kavgalarının bir parçası da siyasi olarak devletlerin kendi gücünü tahkim etmesidir. Bu çatışmaların bu savaşın bir  parçası. Bugünde Ukrayna, Rusya’nın işgali ile daha önce de ABD ve AB ülkelerinin Ukrayna’yı bir NATO ülkesi  ısrarıyla savaş alanına dönmüş durumda.

 

“SAVAŞA HAYIR DİYEREK, BARIŞI SAVUNMA ZAMANI”

Ülkemizde olduğu gibi dünyada da bu savaşa karşı barış seslerinin yükseldiği bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye işçi, emekçi sınıfı ve Türkiye halklarına Ukrayna’da emperyalist kamplaşmanın yarattığı savaşa karşı çıkmak, barışı savunma noktasında çağrımızı yineliyoruz.

Tabiî ki savaş karşıtlığı sadece Ukrayna ile sınırlı değil. Bölgede özellikle AKP hükümetinin, Cumhur İttifakı’nın yayılmacı, yeni Osmanlıcı, kutuplaştırıcı politikalarının bir parçası olarak Suriye, Irak, Libya, Lübnan gibi ülkelere askeri müdahaleler, sınır ötesi operasyonlar ile yayılmacı bir politikayı tercih etmiştir. Ve Ukrayna’da da emperyalistlerin paylaşım politikalarına hizmet edecek, ortağı olacak politikalarına karşı iktidarın tüm halkımızı karşı durmaya, mücadele etmeye çağırıyoruz.

Ülkemizde demokrasi bölgede barış mücadelesini, halkların kardeşliğini, enternasyonalizmi savunma noktasında çağrımızı tekrarlıyoruz” diye konuştu.

 

AKP 20 YILDA ÜLKEYİ NE HAL GETİRDİ/?

Daha sonra Türk siyasetinde öne çıkan gündem maddesi olan ittifak sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, öncelikle AKP iktidarının ülkeyi getirdiği durumu özetledi.

 

Ülkenin 20 yıldır AKP tarafından yönetildiğini ancak özellikle son 10 yılda iktidarın politikalarını çok daha yoğunlaştırdığını aktaran Gürkan, Cumhur İttifakı’nın bu süreçte ihale yasaları, yer altı, yer üstü kaynakların yağma ve talanı ile ekonomide bir yağma- talan politikası uyguladığını savundu.

Ülke yönetiminde ise baskı, yasak, kutuplaşma, çatışmacı siyasetinin tercih edildiğini belirten Selma Gürkan, “AKP’nin 20 yıllık hükümet olma döneminin özellikle son 10 yılında baskı ve yasaklara, hak ve özgürlüklerin budanmasına, engellenmesine, muhalif kesimin susturulması politikalarına tanıklık ettik.

 

“HUKUK TANIMAZLIKLA MALUL BİR İKTİDAR İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Bu hükümet toplumsal düzeni de tek adam rejiminin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenliyor. Özellikle ideolojik politikalarla toplumsal düzeni dini esaslara göre dizayn etmeye çalışıyor. Bu konuda da hukuk ve yasa tanımazlıkla malul bir iktidar ile karşı karşıyayız.

Yine çalışma yaşamında uyguladığı politikaları yoğun bir sömürü, kölelik koşullarında bir çalışma yaşamını organize etmeye yönelik.

Dolayısıyla bu tek adam yönetiminin ekonomi politikaları, iç ve dış siyasette uygulamış olduğu politikaların sonuçlarını emekçiler, işçiler, ezilen kesimler ve toplumsal muhalefet derinden yaşamakta. Ve buna karşı da yoğun bir tepkinin biriktiğini, mücadelenin örgütlendiğin ede tanıklık ediyoruz.

Özellikle işçi direnişleri hükümetin politikalarına karşı halkın vermiş olduğu mücadeleler son dönemlerde elektrik ve doğalgaz zamları başta olmak üzere gelen faturalara karşı protesto eylemleri halkın mücadelesinin gündemini oluşturan konular.

Uzun süredir sermaye kesimi de Cumhur İttifakı’nın uygulamalarından kendi egemenliğini zayıflatacak kaygısı yaşayarak, rahatsızlık duymakta ve eleştiriler yöneltmekteydi. Şimdi sermaye egemenliği; Cumhur İttifakı’nın iktidarına alternatif olarak yeni bir seçeneği oluşturmaya çalışıyor” dedi.

 

MİLLET İTTİFAKINA GEÇİCİ ÇÖZÜM ELEŞTİRİSİ

Daha sonra Millet İttifakı’nın genişletilmesine ilişkin çalışmaları değerlendiren Selma Gürkan, “Millet İttifakı’nın ülke sorunlarına çözüm olarak açıkladığı programı; ne işçi ve emekçinin yaşadığı sorunların gerçek çözümünü sağlayacak, ne çalışma yaşamında sömürüyü geriletecek, ne kadınların hak eşitliğini sağlayacak çözüm önerileri, ne de Türkiye’nin temel sorunlarından olan Kürt sorununun demokratik çözümünü içeren bir program değil.

Bu program ayrıca ne de gerçek anlamda inanma ve inanmama hakkını güvence altına alan, gerçek bir inanç özgürlüğünü ortaya koyan, laikliğinde karşılık bulmadığı bir çalışma.

Bu programın içinde kimi demokratik söylemler, vaatler söz konusu. Ekonomiye dair daha adil bir paylaşım için tespit ve öneriler var. Ama biz biliyoruz ki sömürü geriletilmediği sürece, yağma ve talan düzenine son verilmediği sürece ortaya konan çözümler, geçicidir. Kısa süreli rahatlama çözümleri halkın, işçi ve emekçilerin yaşadığı ekonomik ve siyasal sorunlara köklü çözümler getirmeyeceği açık” diye konuştu.

 

“HALKIN ÇIKARLARI ÖNELİKLİ OLMALI”

Uzun süredir iki ittifak kapsamında yürütülen tartışmaları dar olmakla eleştiren Gürkan, sorunların çözümüne yönelik kendi önerilerine ilişkin de bilgiler verdi.

İki ittifakın da programının aslında bir sermaye programı olduğunu, işçi ve emekçi sınıfları ile ezilen tüm toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını, çıkarlarını gözetmediğini aktaran Güner, “Gerçek bir halk seçeneğinin ortaya konulması üzerinden bir tartışma yürütüyoruz. Bu kapsamda siyasi partilerle görüşmelerimiz oldu. Son dönemde ağırlıklı olarak toplantılar yaparak bu tartışmaları sürdürüyoruz. Ortaya koyduğumuz politik platform ya da alternatif seçenek diye tarif ettiğimiz seçeneğin ekonomik ve siyasi programın içeriğinin ne olması gerektiğini biraz özetleyelim. Özellikle tekellerin egemenliğini gerileten, sömürüyü sonlandıran, yasaklara, baskılara karşı daha özgürlükçü, demokratik bir düzenin inşasını hedefliyoruz. Çünkü zaten hem Millet İttifakının oluşumunda hem de Cumhur İttifakı’nın oluşumunda bir rejim tartışması açılmıştı ve sürdürülüyordu. Biz bu iki kutupta sürdürülen rejim tartışmasına sıkışmadan alternatif bir rejim tartışmasının bu ülke için gerekli olduğunu düşünüyoruz.

 

SİSTEMİ TARTIŞMALIYIZ”

Çünkü tek adam yönetimi bugün işçi, emekçi ve ezilenlerin beklentilerine cevap verecek çözüm üretebilir ki zaten bugün yaşanan sorunların kaynağı bu iktidardır. Ne de Millet İttifakı’nın içerisinde kimi demokratik söylem ve vaatlerin olduğu programı bugün yaşanan sorunların kökten çözümüne yönelik öneri içermemektedir.

Ekonomide yağma düzenine son verecek, sömürüyü geriletecek, gerçek bir laik düzenin, Kürt sorunun eşit haklarla çözümünün ve kadınların hak eşitliğinin sağlandığı, ülkenin yer altı ve üstü kaynaklarının sermayenin talanına izin veren bir pozisyondan halkın ihtiyaçları için bu zenginliklerin kullanıldığı bir politikalar bütünüyle birlikte sistem tartışmasını ilerletmek gerektiğini düşünüyoruz.

Tabiî ki bu yetmez, bu hükümetin, iktidarın, Cumhur İttifakı’nın uyguladığı politikalar halkın iradesini de yok saymış, ayaklar altına almıştır. Bu nedenle eğer biz demokratik bir siyasi rejim tartışması yürütüyorsak aslında halkın iradesinin egemen olduğu, seçilmişlerin esas alındığı ve atanmışların halk ve seçilmişler üzerindeki vesayetinin kaldırıldığı bir sistemi tartışmamız gerekiyor.

Bu ülkede valisinden, kaymakamına, yargısına kadar bürokrasinin seçimle iş başına geldiği, seçilmişlerin görevini hakkıyla yerine getirmeyenlerin geri çağrılma yetkisinin halkta olduğu bir rejimi tartışıyoruz. Çünkü tek adam yönetiminin iki dudağı arasında kayyum rejimi işletilmekte. Bu kayyum rejimleri karşısında demokrasinin iradesinin halk rejimleri olması gerekir.

 

“GEÇMİŞTEKİ KAZANIMLAR YOLG ÖSTERMELİ”

Devlet yönetiminde halkın söz sahibi olduğu bir siyasi rejim olması gerekir. Dolayısıyla bugün biz hem ekonomik alandaki sorunlara çözüm üretecek, hem politik alanda yaşanan sorunlara demokratikleşme, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir sistemi inşa edecek, çözüm önerilerinin bütününü ifade edecek bir program etrafında emek, demokrasi, halk güçlerinin mücadele birliğini tartışıyoruz. Çünkü şunu biliyoruz ki yukarıdan, masa başından siyaset yaparak demokrasi kazanılmaz. Özellikle son dönemdeki Aralık’tan bugüne tek tek mevzi mevzi bir direniş olmasına rağmen kazanılmış hakları da içeren işçi elemlerinin yürünmesi gereken yolu gösterdiği yolu belirlememiz gereken bir durum var. Yani bugün işçi hareketi küçük de olsa mücadeleleri ile nasıl kazanılacağını bize gösteriyor. Sadece son dönem mi bunu gösteriyor hayır, bu ülkenin sınıf, siyasi mücadeleler tarihinde 15-16 haziranların değiştirici etkisi bugün hala hafızalardadır. 12 Eylül karanlığını dağıtan 89 Bahar Eylemleri ve Büyük Madenci Yürüyüşünün değiştirici gücü hala bizim hafızalarımızdadır. Kürt halkının kendi taleplerini savunan, bu talepleri kazanmak için ısrarla mücadele gücü bugün siyasal mücadeleler tarihinde de kazanımın nasıl olacağını göstermesi bakımından yerini almıştır.

Yine bu iktidarın gerici politikalarının sonuçlarını önemli oranda yaşayan kadın kitlelerinin eşitlik ve özgürlük mücadelesi, yasal ve kazanılmış haklarının korunması yönünde vermiş olduğu mücadele, İstanbul Sözleşmesinin korunması yönünde verdiği mücadele aslında kazanımların nasıl elde edileceğinin yolunu göstermesi bakımından önemli.

Yine büyük maden ve enerji şirketlerini sekteye uğratan üretici köylülerin çevre hareketi başta olmak üzere verdikleri direnişler yararlı bir deneyim olarak önümüzde durmaktadır.

 

“BİRLİKTELİKTEN GÜÇ DOĞMALI”

Biz şunu savunuyoruz: ekonomide bu yağma ve talan dönemi sona erecek, çalışma hayatında üretimde sömürü sistemi ve kölelik düzeyindeki çalışma koşulları değişecek, sömürü gerileştirilecekse, kadınların hak eşitliği kazanılacaksa, Kürt sorununun demokratik çözümü sağlanacak, gerçek bir inanç özgürlüğünü içeren laiklik sağlanacak, bölgede barış, ülkede demokrasiyi içeren halkların kardeşliği ve dayanışmasın temel alan bir dış politika sağlanacaksa tüm bunların mücadeleyle olacağını ve bir siyasi program etrafında emek, halk ve siyasi güçlerinin mücadele ortaklığı ile sağlanacağını ifade edebiliriz.

Bugün tartışmalarımız sandık ve seçim değil, şu kadar parti bir araya geldik, ittifak oluşturduk değil, ülkenin kaderinin işçi ve emekçi sınıflar lehine, onların çıkarları doğrultusunda ezilen halkları, kadınlar gibi ezilen toplumsal kesimlerin çıkar ve talepleri doğrultusunda yeni bir düzenin, rejimin sağlanması yönünde bir tartışmadır bizim yürüttüğümüz. Buradaki kazanımın yolunun da ortak mücadeleden geçtiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de biz bildirgemizde başlığı demokratik ve bağımsız bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi olarak belirledik. Bu bildirgenin ortaya koyduğu ihtiyaçlar temelinde değer siyasi partiler, emek ve demokrasi güçleri ile ortaklaşabileceğimizi bir siyasi platform ile ortak eylem birliği şeklinde yürüttüğümüz ve kısmen yol aldığımız birlikteliğimizi bir siyasi program etrafında ittifak gücüne dönüşmesi ve bu ittifak gücünün de bu ülkenin kaderini değiştirmesi yönünde umudumuzu koruyoruz. Çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz” şeklinde konuştu. 


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA