Haber Merkezi
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Avrupa İşletmeler Ağı Ofisi tarafından "Pandeminin Türkiye Ekonomisine Etkileri" isimli webinar programı düzenlendi. MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan evsahipliğindeki online toplantının konuşmacıları Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ile MY Eğitim ve Danışmanlık Şirketi Kurucu Ortağı Mert Yılmaz oldu. MTSO Yönetimi, Meclis ve Komite Üyeleri, iş dünyası temsilcileri ile basın mensuplarının katıldığı webinarda korona virüs pandemisi sürecinde Türkiye ve dünyadaki finansal durum değerlendirilip, güncel kur hareketlerinin ekonomiye etkisi, yakın gelecekteki faiz beklentileri ve dış ticaret ele alındı.
“POLİTİKA DEĞİŞİMİNİ TAKİP ETMEKTE ZORLANIYORUZ”
‘Pandemi Etkisinde Dünya ve Türkiye Ekonomisi’ konulu sunumunda süreçten tüm dünya ekonomilerinin olumsuz etkilendiğine değinen Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, dünya ekonomilerinin yüzde 95’inin küçüldüğünü söyledi. Dünyada 2019’un sonunda başlayan Covid-19 salgını öncesinde de dünya ekonomisinde sorunlar olduğuna işaret eden Uzunoğlu, “Dünyada pandemi öncesinde de borç stoku çok yüksekti. 275 trilyon doların üzerinde borç stoku var. Dünya ekonomisinin yıllık geliri ise 87 trilyon dolar. Yüksek borçluluk ve büyüyemeyen dünya ekonomisi söz konusu. Dünyadaki borcun artış hızı son 10 yılda dünya ekonomisindeki büyümeyi aştı. Ayrıca korkunç bir gelir dağılımı bozukluğu ve bunun yanında çok ciddi servet dağılımı bozukluğu var” dedi.
“DÜNYA EKONOMİSİ KORKUNÇ BİR DARBE YEDİ”
Dünyada gelişmiş hiçbir ekonominin işlerin açılmasını istemediğine dikkat çeken Prof. Dr. Uzunoğlu şu değerlendirmeyi yaptı: “İşler açıldığı, talep canlandığında enflasyon olacak, faizler yükselecek. Faizler yükselirse parasal daralma olacak. Finansal piyasalarda büyük bir deprem yaşanacak. Dolayısıyla herkes ‘bu durumu devam ettirelim’in peşinde. Onun için tüm dünyadaki merkez bankası başkanları, hep bize ‘Merak etmeyin faizler yükselmeyecek, pandemi süreci de devam ediyor, ikinci bir dalga olması da yüksek’ diyerek beklenti oluşturuyor.”
Pandemi sürecinde tüm dünyanın haziran ayına kadar kapandığını hatırlatan Uzunoğlu, özellikle tarım, hayvancılık, denizcilik, otomotiv, inşaat gibi sektörlerin bu süreçten çok ciddi etkilendiğini anlattı. Çin’de 500 milyon insanın sanal karantinaya alındığını, KOBİ’lerin yüzde 70’inin işini durdurduğunu bildiren Uzunoğlu, “Çin’de üretim durunca tedarik zincirleri kırıldı ve dünyaca ünlü birçok firma hizmet veremez hale geldi. Dünya ekonomisi korkunç bir darbe yedi. Ayrıca finansal hizmetler ve eğitim sektörü de olumsuz etkilenen sektörler arasında yer aldı” dedi.
“2021’DE TOPARLANMA BEKLİYORUZ”
Pandemi sürecinde Türkiye ekonomisini de değerlendiren Uzunoğlu, Dünya Bankası göstergelerine göre, Türkiye’de 2020’de gayri safi yurt içi hasılanın 660 milyar dolar, kişi başına gelirin de 7 bin 924 dolar olacağının, ekonominin ise yüzde 3,8 daralacağının tahmin edildiğini belirti. Uzunoğlu, “Harcamalar açısından baktığımızda, devletin harcamalarında yüzde 6,2’lik artış olacağı ama hem özel tüketimde hem sabit sermaye yatırımlarında hem de ihracat ve ithalatta ciddi bir daralma yaşanacağına dikkat çekiliyor. 2019’da 1,1 milyar dolar cari işlemler dengesi hasılası verecek olan Türkiye, 3,2 cari işlemler dengesi açığı verecek ve 2021-2022 yıllarında da cari açık vermeye devam edecek. Maalesef Dünya Bankasının tahminleri bunlar” değerlendirmesini yaptı.
Dünyadaki bütün büyük ekonomik kuruluşların, Türkiye’nin büyümesine ilişkin tahminlerinin ise ortalama yüzde 4,2 küçüleceği yönünde olduğunu kaydeden Uzunoğlu, “Benim bu yıl için kişisel tahminim ise 3,5-3,8 aralığında küçülme. 2021’de ise bir toparlanma bekliyoruz” dedi.
“FİNANSAL RİSK YÖNETİMİ DOĞRU YAPILMALI”
Türkiye ekonomisinde özellikle temmuzdan itibaren yavaş yavaş toparlanma başlandığını vurgulayan Uzunoğlu, “Bu, faizleri düşürmenin de getirdiği bir etkiydi. Düşük faiz, çok büyük bir kredi potansiyelini ortaya çıkardı. Bankacılık sektörü bu yıl yaklaşık 500 milyar TL’nin üzerinde kredi verdi. Ama maalesef o da bizi büyük bir cari açığa doğru taşıdı” diye konuştu. “Yılı 22 milyar dolarlık cari açıkla tamamlayacağımızı tahmin ediyorum” diyen Uzunoğlu, ekonomik durumu şöyle özetledi: “Dışarıdan para gelmiyor. Turizm gelirlerinde yüzde 85’lik kaybımız var. Bir de 437 milyar dolarlık dış borcumuz var. Önümüzdeki bir yıl içinde vadesi geldiği için 160 milyar dolar borcu çevirmek zorundayız. Döviz üzerinde büyük baskı var. Döviz kurundaki artış otomatik olarak enflasyona yansıyor. Devletin vergi gelirleri düşüyor, çareyi ÖTV’yi artırmakta buluyor. Bütün bunlar enflasyon üzerinde büyük baskı oluşturuyor. Avrupa’ya ihracatta da sıkıntı yaşıyoruz. Riskler devam ediyor. Bu riskler karşısında reel kesim mutlaka kendisini koruyarak, finansal anlamda risk yönetimini doğru yaparak, nakit akışını düzenleyerek kendisine çeki düzen vermeli.”
“ADIMLAR ATILIP FARKLI SONUÇLAR BEKLENİYOR”
Ekonomide 2020’ye girerkenki beklentilerle bugün yaşananların çok farklı olduğunu belirten Mert Yılmaz, pandemiye Türkiye’nin yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik rakamlarıyla yakalandığını söyledi. Birçok ülkenin bu dönemde tedbir aldığını hatırlatan Yılmaz, “Maalesef bizde atılan adımlar kredi desteğinden ziyade vatandaş ve işletmeleri borçlandırmak üzerine devam etti. Zaten işletmelerin büyük bölümünün temel sorunu borçluluktu, bu biraz daha arttı. Şimdi beklenti işler yoluna girecek, insanlar hem kiralarını hem maaşlarını ödeyecek. Ardından ceplerine para kalınca da dönüp borçlarını ödeyecek” dedi.
Türkiye’de sorunların çözümü için hep aynı adımların atıldığını ama farklı sonuçlar doğurmasının beklendiğini kaydeden Yılmaz, bunun mümkün olmayacağını belirterek şu değerlendirmeleri yaptı: “Yine ortaya saçılan parasal büyüklük ve onun yarattığı enflasyon baskısı oldu. Aktarılan paraların dengesizliği söz konusu. Yüzde 12’ye gidecek bir enflasyonla baş başa kaldık. Tabi dünyada herkes parasının değersiz olmasını, daha çok mal satmayı istiyor ama sadece paranızın ucuz olması da yetmiyor. Talep de olmalı ama dünya piyasaları canlı değil. Bizim açımızdan sıkıntılı bir sürece girdik.”
“NEDEN TÜRKİYE’YE PARA GELMİYOR SORUSU İRDELENMELİ”
Ekonomilerin kapandığı dönemde tüm dünyada bir para çıkış olduğunu hatırlatan Yılmaz, ardından filmin tersine döndüğünü, gelişmekte olan ülkelerin bir kısmına oluk oluk para gelmeye başladığını ancak Türkiye’den paranın çıkmaya devam ettiğini söyledi. Bu konunun irdelenmesi gerektiğine değinen Yılmaz, “Önce bu kadar yüksek faiz verilirken niye hala yabancı buradan parasını alıp gidiyor diye bakmalı, ardından da fiyata bakmaksızın vatandaşın neden eline geçen para ile dolar aldığı irdelenmeli” ifadelerini kullandı.
“İTHALAT BAĞIMLILIĞI DÜŞMEDİĞİ SÜRECE SONUÇ ALMAK ZOR”
Derdin Türkiye’de faiz artması, kurun düşmesi olmadığına değinen Mert Yılmaz, “Ülkenin ekonomik modelini değiştirip, ithalata bağımlılığı düşürmediğimiz sürece sonuç almak zor. Bizim başka bir sorunumuz var bu da enflasyon. Bunu çözemediğimiz sürece işin içinden çıkamayız. Büyük fırsat ıskalanıyor. FED gibi dünya ekonomisine yöne veren bir Merkez Bankası 5 sene faiz artırmayacağım dedi. Böyle bir iklim değişikliği varken Türkiye’nin bundan yararlanamaması düşündürücü” dedi.
“TÜRKİYE ÖNCE SOSYAL SORUNLARINI ÇÖZMELİ”
Kayıp bir yıl geçtiğini ve sürekli büyüyelim isteğinin hakim olduğunu kaydeden Yılmaz sözlerini şu tavsiyelerle tamamladı: “Bence Türkiye yılı yüzde 1-2 küçülmeyle kapatacak. Türkiye’nin sadece ekonomik sorunları yok. Sosyal alanda da hukuk ve eğitim gibi ciddi sorunları var. Esas bunlar çözülmeli. İşsizliği güvenlik görevlisi yetiştirip hastane, kamuda işe alarak istatistiki olarak düzeltmeye çalışıyoruz. Dünyada ise, teknoloji başka yere gidiyor. Muazzam iletişim hataları yapılıyor. İyi niyetle bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama topyekun program oluşturulsa, yabancı ve yerli yatırımcıya güven verecek bir plan ortaya konsa ve bu planlar bir ajandaya bağlanıp doğru anlatılsa daha iyi olacak. Piyasalara güven kaybı oluştu. Doğru iletişim kurulmuyor. Neyi neden yapmak istediğimizi doğru anlatamıyoruz. Her gün yeni bir karar alınıyor ve bu kararlar bir öncekinin etkisini azaltıyor. Bu dönemde mutlaka ve mutlaka işletmeleri doğru yönetmeliyiz. Nakit akışlarını, sermayeleri güçlendirmek, mümkün olduğunca yeni borçlanmaya gitmemek, verimliliği ölçmek gibi yapılması gereken şeyler var. Mikrodan başlayarak yönetmek gerek. İç pazarda ciddi bir talep artışı zor, çünkü insanların geliri artmıyor.”