Türkiye’nin narenciye deposu Mersin; 2020’de 14. Uluslararası Turunçgil Kongresi’ne ev sahipliği yapacak. Ulusal Turunçgil Konseyi, kongre için çalışmalarını sürdürürken, kentin etkinlikten bihaber olmasına tepki geldi!
AKİB Ulusal Turunçgil Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ateş, organizasyonun Mersin için büyük önem taşıdığını söyleyerek, kentin bu sayede geniş kapsamlı bir tanıtıma imza atma fırsatı yakalayacağını vurguladı.
Hediye Eroğlu / Mehmet Nabi Batuk
Mersin’deki tarım alanlarının yeni kirli sanayi yatırımları ve bazı kamu projeleri ile yok edildiğini söyleyen Akdeniz İhracatçı Birlikleri (AKİB) Ulusal Turunçgil Yönetim Kurulu Üyesi, Ziraat Mühendisleri Odası eski başkanlarından Mehmet Ateş, gazetemize önemli açıklamalarda bulundu. Tarımsal üretimin sorunlarına çözüm önerileri ile katkı sunan Ateş, çiftçinin ve tarım işçilerinin taleplerini de dile getirdi.
Mersin’in 2020’da ev sahipliği yapacağı Uluslararası Turunçgil Kongresi’ne değinen Mehmet Ateş, kentin tanıtımı için çok büyük bir fırsat anlamına gelen organizasyonun hazırlıklarının sürdüğünü bildirdi. Ancak kentin organizasyondan yeteri kadar haberi olmadığını dile getiren Ateş, kentten destek istedi.
TÜRKİYE SU FAKİRİ BİR ÜLKE KONUMUNA GELDİ
SORU: Türkiye’de sulama birliklerinin özelleştirilmesine dair yapılan çalışmalar var. Bu durum çiftçide bir tedirginlik yarattı. Konu TBMM’nin ilgili komisyonunda görüşüldü. Siz bu yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
M. ATEŞ: Ben 2002 yılından beridir bir su bakanlığının kurulması gerektiğini söylüyorum. Çünkü Türkiye eskisi gibi su zengini bir ülke değil tam tersine su fakiri bir ülkedir. Bu nedenle suyu daha ekonomik ve tasarruflu kullanılması için bir Su Bakanlığının kurulması ve suyla ilgili her şeyin tek elde düzenlenmesi gerekiyor. Örneğin Tarım Bakanlığı suyu en çok tüketen kurumlardan bir tanesi ancak suyla ilgili hiçbir yetkisi yok. Bu durumu devletimizin artık ciddiye alması gerekiyor. Yoksa biz binanın altında kalıyoruz felaket telalığı da o zaman başlayacak. Bu yıl yaşanacak kuraklığı ben düşünmek bile istemiyorum.
BAZI BÖLGELER AŞIRI SULAMADAN ÇORAKLAŞTI
SORU: Sulama çalışmalarında ne gibi yanlış uygulamalar var?
M. ATEŞ: Önceki dönemlerde su kaynakları tarımda hoyratça kullanılıyordu. ‘Saldım çayıra Allah suyu korur’ düşüncesiyle çiftçimiz yanlış uygulamalar yapıyordu. Sonra damlama ve yağmurlama sulama sistemi çıktı. Bu yeni sistemler sulamanın çehresini gerçekten de değiştirdi. Devletin bu konuda verdiği destekler çok önemliydi. Ziraat Bankası bu sistemleri kuranlara iyi destekler verdi. Mersin’deki çiftçilerimizin çoğunluğu yeni sulama sistemlerine geçti ama hala kullanılamayan yerler var. Belirli bölgelerde aşırı sulamadan dolayı topraklar çoraklaştı. Günümüzde devlet ‘bu sorunu nasıl çözeriz?’ diye uğraşıyor.
SULAMA BİRLİKLERİ GÜÇLENDİRİLMELİ
SORU: Sulama Birlikleri çiftçiden çok cüzi bir ücret alıyor ama devletten herhangi bir ücret almıyor. Bu yapının özelleştirilmesinin ardından bir kar amacı güdülecek. Peki bu durum tarımı nasıl etkiler?
M. ATEŞ: Tarımsal sulamanın eskiden bir muhatabı yoktu. Daha sonra sulama birlikleri kendi güçleriyle bir şeyler yapmaya çalıştı. Bazılarının parasal gücü vardı ve organizasyonu iyi kullanıyordu. Elemanları ile bu işi iyi götürüyordu. Bazıları da kooperatif olarak faaliyet gösteriyordu ama hiç paraları yoktu ve bu yüzden hiçbir şey yapamıyorlardı. Örneğin Mezitli’de Fındıkköy, Tepeköy ve Sarılar civarında bazı yerlerde sulama kooperatifleri var. Ancak bu kooperatiflerin bir gücü yok. Bunların güçlendirilmesi açısından birlikler çok büyük önem az ediyor. Çünkü birliklerin bir ekonomik gücü var. Bu alanda yaşanan sorunların çözümü için su hizmetlerinin tek bir bakanlıkta toplanması, muhatabının tek olması lazım. Özelleştirmenin rekabet avantajı var. Çünkü şuanda alanda bir rekabet yok ama kar marjı da yok. Ancak rekabet olduğu için o kar marjı balans edilebilir. Özele karşı çıkıyoruz ama özelleştirmelerin bazı yerlerde fayda getirdiğini düşünüyorum. Özelleştirildiği zaman herkes birbiriyle rekabete giriyor. Orada herkes fiyatları düşürmek zorunda kalıyor. Hatta bazı firmalar bu durumdan zarar ediyor ve kapatmak durumunda kalıyor. Rekabet bu yönüyle iyi bir şey ama doğru rekabet olması lazım. Burada farklı planlar yapılırsa bütün kurumları altüst edebilir.
“RUSYA KEYFİ DAVRANIYOR”
SORU: Bölge çiftçisinin en önemli sorunlarından biri de Rusya Federasyonu’nun belirli ürünlere uyguladığı ambargo ile belirli firmalara ihracat izni vermesi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
M. ATEŞ: İhracat yapacak firmalar; Tarım Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından bir standart uygulamaya tabiler. Firmaların ürünleri analiz ediliyor iyi ürünler çıkmadığı zaman, nasıl kredi kartınıza bir gün gecikmeden dolayı sicilinize işleniyorsa burada da bu durumu firmanın siciline işliyorlar. Geçtiğimiz günlerde tarım bakanı buradaydı ve bu konular konuşuldu. Bu sıkıntıların aşılacağını, bazı ürünlerde Rusya’nın keyfi davranarak sıkıntı yarattığını söyledi. Türkiye’nin bu aşamada söz söyleyecek bir durumda olması lazım. Ama bunu yapamıyor. Çünkü bizim Rusya ile ilişkilerimiz şuanda pamuk ipliğine bağlı. Her an bir patlak çıkabilir.
“TARIM ALANLARIMIZ YOK OLUYOR”
SORU: Mersin’de en önemli gündem maddelerinden biri hali hazırda ilçeler için hazırlanan 1/5 bin ölçekli Nazım İmar Planları. Bu planlara baktığımızda verimli tarım arazilerinin yeterince korunduğunu söylemek mümkün mü?
M. ATEŞ: Maalesef bizim tarım alanlarımız yok oluyor. 2004’ün sonuna doğru tarım alanlarımız 406 bin hektar alandı. Şimdi 386 bin hektar alana düştü. Bunun 8400 hektar alanı Çukurova Bölgesel Havalimanı’na gitti. Ben bu konuda hassas olan belediye başkanlarını kutlamak istiyorum. Bu durumun Türkiye’yi en çok gıda ithal eden bir ülke konumuna düşüreceğini bekliyorum. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin planlarına çok yüksek eleştiriler var. Tarımsal alanların korunması için ne gibi değişiklikler yapılacak bunu bilmiyoruz.
“TARIM KAZANDIRMIYOR, GENÇLER KAÇIYOR”
SORU: Tarım alanlarının yok olması kırsaldaki yaşamı nasıl etkiliyor?
M. ATEŞ: Biz dört yıl sonra; şuanda 386 bin hektar alan olan tarım arazilerimizin 350 bin hektar alana düştüğünü konuşacağız. Her gün kan kaybederek tarım havzalarımız kaybolacak. Tarım kazandırmadığı için köylü nüfusumuz da bir yaşlanma var. Gençlerimiz artık köylerde kalmıyor. Özellikle seracılık yapan insanlar ciddi sağlık sorunları ile karşılaşıyor. Bu insanlar bince cefa ile ürettikleri ürünleri hale götürdüklerinde ceplerine ne kadar para gireceğini bilemiyorlar. Ama bizim gibi kaderci toplumda yaşadıkları mağduriyetlere rağmen çok şükür diyen yine bu çiftçilerimiz.
SORU: Tarımsal üretimde çiftçinin belini büken bir diğer konuda zirai ilaç ve gübre konusu. Sizde bir ziraat mühendisisiniz. Sektörün son durumu nedir?
M. ATEŞ: Günümüzde 6402 zirai ilaç bayisinin bulunduğu sektörde çok büyük kazançlar artık görülmüyor. Ülkemizdeki bayilerin yüzde 10’u da Mersin’de bulunuyor.
İthal gelen gübrelere dövizle ödeme yapıyoruz. Ama yaptığımız araştırmalarda kullandığımız kimyasalların yüzde 40’ı boşa gidiyor. Çünkü çiftçi bayiler tarafından gereksiz ve boş yere yönlendiriliyor. Biz bunu yıllardır dile getirmemize rağmen zirai ilaç bayileri ziraat mühendislerine vermiyorlar. Bölgemizde pestis içeren kimyasallar çok kullanılıyor. Türkiye’deki kimyasal kullanım ortalamasının yüzde 57’sini Mersin kullanıyor. Bu yüzden böyle bir tarım şehrinde zirai ilaç bayiliklerinin bir an önce yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
TARSİM, ARAÇ KASKOSU GİBİ OLMALI
SORU: Mersin’in son yıllarda yaşadığı olağanüstü hava olayları nedeniyle çiftçilerimiz büyük mağduriyetler yaşadı. Ancak gördük ki tarımsal sigorta hala istenilen düzeyde değil. Bunun nedeni ne?
M. ATEŞ: TARSİM’in kuruluşunu biz ilk alkışlayanlardanız. Önceki dönemlerde böyle bir sigortalanma işi yoktu. Ama uzun bir zaman geçmesine rağmen TARSİM yine birçok konuda yeterli değil. Bazı üreticilere ‘Neden TARSİM’e dahil olmuyorsun?’ dediğimizde, ‘belli kapsamları alıyor, bizim yaşadıklarımızı sigorta kapsamına almıyor’ yanıtı alıyoruz. Bana göre bu işin araç kaskosu gibi olması lazım. Ekim dikiminden hasada kadar her türlü zarar ziyan bu kapsamın içinde olmalı. TARSİM kar amacı güttüğü için böylesine sıkıntılar yaşanıyor. Ama biz herkesin mecburi TARSİM’den sigortalı olmasını istiyoruz.
“DÜNYAYI BÜYÜK BİR TEHLİKE BEKLİYOR”
SORU: Küresel ısınma ile ilgili tehlikenin boyutu günden güne artıyor. Tehlikenin farkında mıyız?
M. ATEŞ: Burada sadece Türkiye’yi değil dünyamızı da bekleyen büyük tehlikeler var. Bunların bedelini hep birlikte ödeyeceğiz. Belki de bizim nesiller bunları yaşamayacak ama bizden sonraki nesiller bunun acısını misliyle yaşayacak. Umarız herkes bilinçlenir, herkes yaşadığı coğrafyanın ve toprağın kıymetini bilir. Bu olaylara karşı da hazırlıklı olmalı bir planlamayı da yapmış olmamız lazım.
“SURİYELİ İŞÇİLER KAZANÇ SAĞLADI”
SORU: Tarım işçilerinin yaşadığı sıkıntılar da günden güne artıyor. Son dönemlerde özellikle mültecilerinde bu sektöre dahil olmasıyla sorunlar kangren bir hal aldı. Neler yapılmalı?
M. ATEŞ: Bu alanda Suriyeli mültecilerin işçi olarak çalışması tarımsal üretim için bir kazanç sağladı. Çünkü çiftçiler işçi bulmakta zorlanıyorlar. Bizim bu insanları daha rantabl bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Çünkü anketlere bakarsanız çoğu bu ülkede kalmak istiyor. Burada bir işçi sıkıntımız mevcuttu bu yönüyle Suriyeli işçiler bizim için çok önemli oldu. Şimdi bu Suriyeli işçiler buradan gittikten sonra çiftçinin işçi sorunu ne olur bunu bilmiyorum.
MERSİN’İN DAHA 2020’DEN HABERİ YOK
SORU: Mersin 2020’de önemli bir organizasyona ev sahipliği yapacak. Uluslararası Turunçgil Kongresi ilimizde gerçekleşecek. Ancak kentin bundan haberi var mı?
M.ATEŞ: Organizasyonun tarihini Kasım’ın 2’inci haftasına aldık. Ancak kentimizi turunçgil üretimine daha hazırlayamadık. Çünkü Mersin’in daha 2020’den haberi yok.
Büyükşehir Belediyesi 2020’den itibaren tüm araçlarını 2020 ile giydirecek. 52 katı 4 farklı Turunçgil rengine boyayacağız. Bu benim düşüncem ama kentin her tarafından görünen 2020 logolu bir balon giydireceğiz. Belki şehirlerarası otobüs firmalarını giydirebiliriz. Bunun için artık kenti hazırlamamız lazım. 60 ülkeden 3 bin uzman gelecek. Bir hafta boyunca sürecek etkinliklere hem festivali hem de fuarı da alacağız. Üçünü birlikte kentte bir bayram havası yaratacağız. Lokantalarımız otellerimiz kazanacak. Kentimizin bütün olguları bundan yararlanacak. Biz misafirlerimizi uğurladıktan sonra kentimizin tanıtımında çok güzel bir organizasyonu tamamlamış olacağız.