Virüsler çağına giriyoruz, tehdit altındayız.
“Hafızayı beşer nisyan ile maluldür”, sözünü bilmeyenimiz yoktur. Türkçesi, “insan unutma hastasıdır” anlamına gelir.
Büyük insanlık neleri unutmadı ki, bu da unutulacak, eminiz. İnsanın en büyük zayıflığı, hayatta kalmasını sağlayan ve her şeye rağmen hayat devam ediyor dedirten de, bu olsa gerek.
Her türden dinsel ya da geleneksel cehalete rağmen insanlık, nisyan olmayanlara çok şey borçludur. Onlar aracılığıyla maluliyetini bilmiş, bilim ve aklın yolunda birikimlerini bir zenginliğe dönüştürerek, gelecek nesillere daha güvenli dünya sunmuştur. Artık geçmişte olduğu gibi salgın hastalıklarda kitlesel ölümler olmuyorsa nedeni, akla ve bilime, hepsinden önemlisi ise türlü zorbalık, yakılma ve ölüm cezalarına rağmen yolundan dönmeyen, bilim insanlarıdır. Zira Kara Ölüm adıyla bilinen vebanın milyonlarca cana mal olduğu hatırlayalım. Hatırlamak, arabesk bir duygu karmaşası değil, toplumun acılarını hatırlaması, ondan ders çıkarması demektir.
(Merak edenlerin, sadece yakın dönem Çukurova salgın hastalıklar tarihine bakması yeterli olacaktır. Sıtma, kolera, tifo, hiç de masum salgınlar değildi o zamanlar.)
Salgınlardan çıkardığımız ders ise sadece bilimin ne denli önemli olduğu gerçekliği değil, insanın birey olarak sosyolojik bir canlı olduğu ve buna uygun toplumsallık geliştirmesi gerçekliği de öne çıkmıştır. Yani sosyal devlet yapılanması her geçen gün önemini daha da hissettirecek.
Kaba, ideolojiye boğulmuş bir toplumculuk güzellemesi değil bahsettiğim, bir zorunluluk. İşte bir örnek, milyon dolar bütçeleriyle batılı güçlerin düşman ilan ettiği Küba, 10 milyonluk nüfusuyla fakir düşürülmüş Küba, halkına sağlık ve güvenlik vaat etmiyor, sosyalizm doğası gereği zaten bunu kurmuş; bilimin ışığında bir geleceği de bugünden kuruyorlar.
Salgın hastalıklar, savaşlar, eğitimsizlik ve geleceksizlik kaderimiz olamaz. Toplumcu düşünüş, her türden zorluğun üstesinden gelecektir. Çocuklarımıza, bilimle sanatla felsefeyle dolu bir geleceği biz de bırakabiliriz.
“Yolumuzun esası çalışmaktır”, “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”, diyen Hacı Bektaş gibi düşünmeliyiz.
Bektaş olmalıyız…