Metin ALTIOK | “YENİ OLAN ŞEY” | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 
image
Metin ALTIOK

Tarih : 29.08.2018  E-Mail : metinaltiok2001@yahoo.com


“YENİ OLAN ŞEY”

 “...Son ağaç yıkılıp, son nehir kirletilip, son balık da

tutulduktan sonra paranın yenmediğini anlayacaksınız...”

(Kızıldereli Atasözü)

Bu hoş tatil gününde karamsar ekonomik analizler yerine bu haftaki köşe yazımız bostanımız Kültürhane köşesinde yazılmış ve yazılacak yazıların ekmeye ve yaymaya çalıştığı umut, barış sanki biraz da başkaldırı edimselliği ve eylemselliği tahayyülüne devam yazısı olsun istedim.

İnsanoğlu her yeni günün sabahında, bir önceki geceden bırakılan daha karmaşık, düzensiz ve kirlenmiş bir dünyaya uyanır ve günün ilk ışıklarıyla da bir koşuşturmacadır başlar. Bu koşuşturmaca, sermayenin çevrim sürecinde yerlerini almak üzere yollara koyulan ve/veya koyulmak zorunda bırakılan insanların işyerlerine yetişme/yetiştirilme arzusu ve telaşıdır. Tabii ki sermaye çevriminde yerini almaya gidişin, kendini yeniden üretmek adına, bir de eve geri dönüşü vardır. Çünkü kendini yeniden üretme, ertesi gün yeniden aynı üretim ilişkisinde yerini almanın ön koşuludur. Bu gidiş-dönüş sarmalında işyerlerine yetişmenin ve/veya yetiştirilmenin en hızlı hangi araçlarla ve en kolay nasıl yapılacağını ise, günümüzde kentleri karmaşık bir ağ gibi saran karayollarının, doğanın pervasızca yok edilmesi pahasına bu yollara cepheli kurulan çarpık yerleşim yerlerinin ve uçak, vapur, tren, otobüs, metro ve taksi gibi taşıtlarının çeşitliliği/çokluğu ele vermektedir. Sermaye çevriminin gerçekleştirilmesi ya da tamamlanması ‘yarışında’ bu araçlar birbirlerine üstünlük kurarcasına koşuşturmaktadır. Bu koşuşturmada içlerinden biri veya birkaçı birincilik kürsüsüne konacak ve ödülünü alacaktır. Ödül kapitalist birikimin ve kârın ençoklaştırılması için sermaye çevriminde daha fazla ve daha aktif roldür. Çünkü üretim ve dolaşım sürecine sokulan girdilerin ve nihai çıktıların en hızlı şekilde yerlerine ve çalışanlarının da vakit kaybetmeden işyerlerine yetiştirilmeleri gerekmektedir. “Vakit nakittir” ve sermayenin kaybedecek nakdi yoktur. Bunun için koca koca uçakları, gemileri, tırları ve kamyonları, cici cici hızlı trenleri ve çalışanların pek samimi pozisyonlar aldıkları toplu taşıma araçları vardır. Ancak, hızlı ‘iletişim’ ve ‘ulaşım’ çağında sermaye daha fazla küreselleşirken, insanlık insani iletişim yokluğunun (yabancılaşmanın) doruklarındadır. Bu bakış açısı yarattığı yanılsama ve güdümlemelerle toplumun büyük çoğunluğunun da bakış açısını oluşturmaktadır. Çünkü burjuvazi, kendi tarihini sonsuza kadar sürecek bir gerçeklikmiş gibi görür ve bunu toplumun da bir yanılsamayla kendi gerçekleriymiş gibi görmelerini sağlar. Bu görmeyi sürekli kılmak için de kapitalizm kendinde “içsel korku” mekanizmaları geliştirir (örneğin döviz kuru, bankalar ve borsalar çökecek diye herkes ayağa kalkar). Esas tehlike de buradadır: İnsanlar kapitalizmle birlikte var olan şeyleri sanki ebediyen varmış gibi, başka türlü olamazmış gibi görürler (Duhm, 1987).

İnsan teknoloji ile kendini ve kendine ilişkin her şeyi yeniden üretirken, gözü, kulağı, sesi ve aklıyla beraber belleğini de teknolojiye tabi kılar. Doğa karşısında, içinde bulunduğu toplumsal dizge nedeniyle “hiçleşen insan”, böylesi bir durumda doğaya “hükmetmesini” sağlayan teknolojiyi tanrılaştırarak huzur bulur. Ancak insan böylece bir kere daha tuzağa düşer; sistemin karmaşasında giderek boğulurken, son bir ümitle sarıldığı “yaşamı kolaylaştırıcı teknolojiler” git gide kişinin varlık alanını daraltır ve kirletir, yaşamsal etkinliklerini köreltir. Schumacher (1994), bu durumu “şeytanı, şeytanların şahıyla (beelzebub) kovma” girişimi olarak betimler. Teknolojinin alternatifi daha fazla teknoloji olmaktadır. Böylece “tanrıları yaratanlar yarattıklarının kölesi olurlar”. İnsanın doğayı dönüştürme serüveninde üretimin yanı sıra birikim, artık-değer, sömürü kavramı gibi kategorileri en üst düzeydedir.

Sermaye birikiminin hızlanması ve genelleşmesi için gerçekleştirilen yıkım artık küresel ölçekte olup, hem gezegenin doğal dengelerini hem de doğanın parçası olduğunu hala tam olarak kavrayamamış görünen insanlığı tehdit eder haldedir. Sermaye birikim sürecinin genişlemesi gerekliliği ve sermayenin yeniden üretimi sonucu ortaya çıkan ‘insan-doğa’ ve ‘insan-insan’ arasındaki antagonistik ilişki “krizler”e yol açar. Bu krizler ancak yeni bir umut ve toplumsal ütopya yaratılarak giderilebilir. Artık “ya sosyalizm ya da barbarlık” şiarındaki barbarlık büyük bir ihtimalle karşımızdadır ve 21. yüzyılın önemli bir bölümünde kapitalist üretim biçimi böyle hızlı büyümeye devam edecek olursa, kaçınılmaz görülen nükleer çağda, muhtemelen barbarlık insanlığın sonu olacaktır. Eğer barbarlığı ya da yok oluşu seçmiyorsak, o zaman kurtuluşumuz olan yegane ikinci olasılığa, yani kapitalizmin radikal tarzda aşılarak yerini “yeni olana” bırakmasıyla çözülmesi olasılığına varabiliriz. Marx Kapital’in üçüncü cildinde bunu üretime ve tüketime yabancılaşmamış insanın, üretim aracılığıyla “insan ve doğa arasındaki metabolik ilişkiyi rasyonel biçimde düzenleyerek” doğa ve toplum arasındaki ve toplum içerisindeki sınıf çelişkilerinin tarihsel çözümü olarak tarif etmektedir. Krizin çözümü için yeni olan şeyler eşitlikçi, doğaya ve insana karşı duyarlı ve bugün ve gelecek arasındaki dengeleri kollayan “kapitalizmin reddi olan” sosyalist ütopyanın geliştirilmesi olmalıdır. Bu yeni yaşam tarzı;

i. Piyasaya karşı planlamanın yaşama geçirilmesi;

ii. Kapitalist teknolojiye karşı sosyalist planlama ilişkileriyle biçimlenecek yeni bir teknoloji;

iii. Doğanın kendisine “sunulmuş” bir depo olduğunu düşünen liberal bireye karşı, ancak doğanın bir parçası olarak var olabileceğini bilen somut bireyler,

iv. Sürekli büyüyen bir ekonomi yerine, büyümenin sıfır olduğu bir ekonomi,

v. Hastalık derecesindeki tüketime karşı, “ tüketmeme hakkı” ve “Tüketme” kavramına yabancı bir toplum;

vi. Büyük nüfusun yoğunlaştığı kentsel yerleşim yerleri karşısında yeryüzüne serpiştirilmiş küçük yerleşim birimleri;

vii. Bugünkü kentsel yaşam tarzı ve kent kültürüne karşı, tümüyle bireysel olanın yerine toplumsal olanı geçiren yeni bir yaşam tarzı ve yeni bir kültürel bilinç;

viii. İnsanlığın bilincinde yer eden savaşçılık, ataerkil ve hiyerarşik yapılanmanın yok edilmesi;

ix. Cinsiyetçi söylemi içselleştiren ve sahiplik duygusunu koruyan iyelik eklerinin olmadığı bir dil olabilir.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 



  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA