Hediye EROĞLU
IPS İletişim Vakfı/BİANET ve Özgür Gazeteciler Cemiyeti'nin ortaklaşa yürüttüğü ve KAOS GL’nin desteklediği, “Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Projesi” kapsamındaki haber atölyelerinin ikincisi Mersin’de gerçekleştirildi. İki gün süren proje kapsamında medyanın haber dili ve neler yapılması gerekenler konuşulurken, atölye çalışmalarına imza atıldı.
Medyadaki eril habercilik pratiği, sorunları ve bu sorunlarla başa çıkma imkânlarıyla toplumsal cinsiyet odaklı habercilikten ne anlaşıldığının masaya yatırıldığı atölyelerde, başarılı örnekler de ele alındı.
Projeye dair açıklama yapan Proje koordinatörü Öznur Subaşı, Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Projesi’nin Avrupa Birliği (AB) fonuyla yürütüldüğü bilgisini verdi.
MEDYADA KADIN TARAF DEĞİL!
Proje kapsamında bir sunum yapan Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. İdil Engindeniz Şahan, “Türkiye’de Yazılı Ve Görsel Basında Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Taraması”nı katılımcılarla paylaştı.
Araştırmada ulusal ölçekte 11 gazeteyi ve yerel ölçekte Adana’dan 9 gazeteyi baz alarak inceleme yaptığını söyleyen Şahan, “Ulusal basında 80 nüsha ve 6568 haber incelendi. Buna karşın ulaşılan yüzdeler toplumsal cinsiyet açısından dengeli bir dağılım göstermiyor. Ulusal basın da içinde bulunduğu toplumdan uzak değiller, toplumun aynasını tutuyorlar. Ama burada yapabileceğimiz küçük çaplı değişiklikler bile çok önemli.
Temsiliyette elde edilen sonuçlar yarı yarıya bile değil.
Yazılı basında ilk sayfada kadın görünürlüğü oranı yüzde 26’yken, kadınların taraf olduğu haber yüzdesi 38. 6568 içeriğin tamamında kadın ve LGBT’li odaklı haberlerde kadının taraf olduğu haberler ise yüzde 10’u oluşturmuyor. Kadınlar ne kadar görünüyorlar? Görünmüyorlar!
Ulusal basın yayın kuruluşlarında çalışan kadınların oranı da düşük. Gazeteci, köşe yazarı olarak; bu oranın yüzde 50’ye ulaştığını bir tek Cumhuriyet’te görüyoruz” dedi.
Medyada kanının niteliksel varlığına televizyonlardan da örnek veren Prof. Dr. İdil Engindeniz Şahan, televizyonlarda 544 haberin 271 haberin kadınlar ile ilgili olduğunu, LGBT ile ilgili ise hiçbir habere yer verilmediğini kaydetti. Şahan, kadın görünürlüğünün en az televizyon kanalının TRT 1 olduğunu kaydetti. Prof. Dr. İdil Engindeniz Şahan, sözlerini, “Başka bir iletişim mümkün” sözleriyle tamamladı.
“BAMBAŞKA BİR HABERCİLİĞE İHTİYACIMIZ VAR”
BİA Eğitim Danışmanı ve Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Sevda Alankuş ise “Kadın odaklı habercilik” başlıklı bir sunum yaptı.
Sunumunda “Neden böyle? Ne yapmalı?” sorularına yanıt arayan Alankuş, “Kadın erkeğe göre hep bir eksiklik ile yani akıllı olmayan duygusal olan, yani güvenilir olmayan tekinsiz olmayan, ne zaman ne yapacağı kestirilemez olan tehdit edici cinselliği olan ve bu yüzden de disipline edilmesi gereken ve hatta biraz daha öteye gidilerek hayvan vari ele alınıyor. Haber kadını öteki olarak kuran bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Haber aslında eril ve seksis bir tür. Bambaşka bir haberciliğe ihtiyacımız var” dedi.
HABER DÜNYASI; ERİL VE SEKSİT
Haberciliğin eril olmasının nedenini haberciliğin tarihine bakarak anlatan Alankuş, “Haber merkezleri erkek merkezli kuruldukları, onlar tarafından yönetildikleri için kadın dilinin dışlandığını görüyoruz. Oysa kadınlar evlerde yazılar yazıyordu ancak 19 yüzyılda bu işin profesyonelleşmesi, 20. yüzyılda bilimsel bir hal alması ile kadın anlatısı, kadın türleri dışarıda kaldı. Bunun sonucu günümüzde haberlerde kadınlar temsil edilmiyor edilirse de ötekileştiriliyorlar. En kötüsü de haberlerde kullanılan seksist dil!...
Kadın erkeğe göre hep bir eksiklik ile yani akıllı olmayan duygusal olan, yani güvenilir olmayan tekinsiz olmayan, ne zaman ne yapacağı kestirilemez olan tehdit edici cinselliği olan ve bu yüzden de disipline edilmesi gereken ve hatta biraz daha öteye gidilerek hayvan vari ele alınıyor. Haber kadını öteki olarak kuran bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Haber aslında eril ve seksist bir tür. Böylece kadınlar hak ihlaline uğruyorlar.
5N1K’DA ‘NEDEN’ ÜZERİNDE DAHA ÇOK DURULMALI
Peki ne yapmalıyız? Önce hak haberciliğine bakmalıyız; hak ihlalleri yapmamalı, hak ihlallerini takip etmeliyiz, O zaman tüm haberin A,B,C’sini oluşturan her şeye yeniden bakmak lazım. Haber değerine; güncellik, tazelik, olağandışılık, çatışma, yakınlık ve önemli kişiler değerleri ile bakarken kadını ötekileştiriyoruz. Haber kaynakları ya da birinci haber tanımlayıcıları yeniden tanımlanmalı, genişletilmeli.
Editöryel değerler yeniden tanımlanmalı. Haber kesin, objektif, dengeli olmalı diyoruz ama haber kesin olsun diye adli tıptan rapor alıp, kadının kaç yerinden bıçaklandığı yazılıyor. Ama Bu haberi böyle yazdığınızda bir başkasına yol gösterici oluyorsunuz. Kadının çaresizliğini, öğrenilmiş çaresizliğine dönüştürüyorsunuz.
Objektiflik, nesnellik dediğimiz zaman; iki tarafında görüşleri alınmalı. Ama bu taraflar kimler? 5N1K kuralında; özelliklede ‘neden’ üzerinde durulmalı. Dil seksit, ayrımcı, ırkçı, nefret söylemi içeren niteliğinden arındırılmalı. Her haber öteki ile birlikte yaşanacağı, yaşanmak zorunda olduğu bilinerek, ötekinin hak ihlallerine uğradığı bir siyasal, ekonomik, kültürel ortamın sürdürülemez olduğu hesaba katılarak mağdur merkezli kılınmalı, kurulmalı” diye konuştu.
GAZETECİLERE KAMU YARARI HATIRLATMASI
BİANET İfade Özgürlüğü Editörü Elif Akgül de, “BİANET Kadın Odaklı Habercilik Deneyimi” başlıklı bir sunum yaptı. “Kadın veya LGBT medyada nasıl yer buluyor?” sorusunu soran Akgül, “Kadınlar daha çok medyada; doğum, taciz, 8 Mart, magazin, ev içi emeğe ilişkin çalışmalarla çoğunlukla yer alıyor. Kadınlar; medyada siyasi, sanatsal veya hatta şampiyon dahi olsanız sporda dahi var olamıyor” dedi.
Haberin hangi yaklaşım ile yapıldığı ve kamu yararının önemine dikkat çeken Akgül, “Haberde hangi sorunlu klişeleri yeniden üretmeli, haberde kadınların ve erkeklerin temsilinde yeterince adil ve dengeli davranıp davranmadığımıza dikkat etmeliyiz. Kullandığımız dil ve haberi yazım tarzının; toplumda geliştirici mi olup olmadığını yoksa geleneksel yargıları yeniden mi ürettiğini sorgulamalıyız. Ayrıca kullanılan fotoğraflar şiddeti, ayrımcılığı ötekileştirmeyi yeniden üretmeliyiz”.