SONER AYDIN
Hükümete yönelik 15 Temmuz darbe girişiminin ardından açılan soruşturmalar neticesinde; eğitim, sağlık yargı, diyanet, maliye, asker ve polis teşkilatlarında görev yapan 60 binden fazla kamu çalışanı açığa alındı.
Mersin’de görevden uzaklaştırmalar ve açığa almalar en fazla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde yaşandı. Mersin’de 466 personel görevden alındı. Edinilen bilgilere göre; Silifke'de 52, Mut’ta 27 öğretmen açığa alındı. Edinilen bilgilere göre; Yenişehir’de 39, Akdeniz’de 60, Toroslar’da 60, Mezitli’de 25, Erdemli’de 56, Anamur’da 15, Bozyazı’da 14, Gülnar’da 6, Büyükşehir’de ise 4 öğretmen hakkında işlem yapıldı.
“CEMAATİN YAPILANDIĞINI YILLARDIR SÖYLÜYORUZ”
Mersin’de görev yapan sivil toplum kuruluş (STK) temsilcileri, son bir hafta içinde gerçekleştirilen açığa alma, görevden uzaklaştırma ve yaşanan hak ihlallerini gazetemize değerlendirdi.
Eğitim-İş Sendikası Şube Başkanı Hakan Boyar, yönlerinin bilimsel, laik, cumhuriyet değerlerine bağlı eğitim sistemi olduğunu kaydetti. Temel hak ve özgürlüklerin korunmasından yana olduklarını kaydeden Boyar, cemaat, tarikat gibi örgütlenmelerin eğitim kurumlarına yerleştirildiğini yıllardır dile getirdiklerini söyledi.
“MUHALİFLER SUSTURULUYOR”
Siyasi iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilerek başlattığı operasyonlarla muhalifleri susturmayı hedeflediğini kaydeden Boyar, “Baktığımız zaman müdür yardımcılığı konusunda bir düzenleme yapıldı. Paralel yapıya karşı denildi ama bütün muhalifler temizlendi. Şuan iktidara yakın sendikaya üye olmadığınız takdirde siz müdür, müdür yardımcısı olamıyorsunuz. Bu, yüzde 90 ile yüzde 98 arasında bir oran. Bu kamu çalışanlarının iş güvencesini de tehdit ediyor. İş güvencesinin ortadan kaldırılmasına kesinlikle karşıyız. Bir de bu görevden alınan memurların soruşturmaları hukuk çerçevesinde içinde yapılmalı. Darbe girişimi ile bağlantılı olduğu tespit edilen kişilerle ilgili somut delillerden yola çıkılarak işlem yapılmalı. Kamu çalışanlarına yönelik sosyal medya paylaşımları ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmeli. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle yapılan görevden almalar da kabul edilemez” dedi.
“UYGULAMALAR HEPİMİZİ TEDİRGİN EDİYOR”
17-25 Aralık operasyonlarından sonra cemaat ile ters düşmelerinin ardından hükümetin bir çalışma yaptığının ortaya çıktığını savunan Hakan Boyar, “Daha önceki ortalıktan bu isimler biliniyordu zaten. Darbe girişiminin ardından bunlara müdahale edildi. Bu uygulamalar hepimizi tedirgin ediyor. Bu ülkenin Atatürkçüleri, yurtseverleri, devrimcileri, demokratları dün nasıl antidemokratik uygulamalara darbelere karşı ise bedel ödedilerse bugün de boyun eğmeyecekler. Siyasal iktidarın bu baskılarına da boyun eğmeyecektir. Eğitim-İş sendikası olarak boyun eğmeyeceğiz. OHAL rejimi geçmişte bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadı. Hiçbir soruna çözüm üretmedi. Bugün ki OHAL kararları da parlamentonun askıya alınması, kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, yargı yolunun kapatılması, medyaya sansür uygulamaları kabul edilemez. Eğitim-İş olarak OHAL uygulamalarının karşısındayız” ifadelerini kullandı.
“KAMU CADI KAZANINA ÇEVRİLDİ”
Emek ve Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü Yılmaz Bozkurt da, AKP’nin 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra bütün kamuyu cadı kazanına çevirdiğini ve insanların suçuna bakmadan listeler oluşturulduğunu iddia etti. Hükümetin bir yazı ile kamuda çalışanların büyük bir çoğunluğunu işten attığını kaydeden Bozkurt, “Hakim-savcılardan tutun, askeriyede, milli eğitimde bütün kamuda çalışanları işten atıyorlar. Bir yazı ile 657’nin ilgili maddesine dayanarak işten atmalar ya da açığa almalar gerçekleşti. BES’ten iki arkadaşımız görevden alındı. Bu görevden alınmalar neye göre yapıldı. Görevden alınan arkadaşlarımız darbeyle ne alakası var. Bu tür uygulamaların karşısındayız, doğru bulmuyoruz. Kamu çalışanlarının izinleri kaldırıldı. Hukuk sistemi işletilmeden bir gecede bütün bakanlıklarda insanlar açığa alındı. Bu doğru bir uygulama değil. KESK olarak bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz” şeklinde konuştu.
“DARBELERİN HER TÜRLÜSÜNE KARŞIYIZ”
İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube Eşbaşkanı Ali Tanrıverdi ise, insan hakları savunucuları olarak darbelerin her türlüsüne karşı olduklarını aktardı. Darbelerin karşısında olurken aynı zamanda sivil darbelere de karşı olduklarını ifade eden Tanrıverdi, “Kurum ve kuruluşların çalışır halde olması, insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması gerektiğini ve kime yapılırsa yapılsın işkencenin insanlık suçu olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum. Darbeye kalkışanlar elbette ki hukuk normları içerisinde adli yargının karşısına çıkmalı ve cezalandırılmaları gerekli. Ancak bunu yaparken hukuk dışı bir cezalandırılmaya gidilmesi, linç edilmeleri, işkence yapılmasının şiddetle karşısındayız. Biz yaşam hakkının korunduğu, işkencenin olmadığı, adaletin yerine getirildiği bir sürecin yerine getirilmesini istiyoruz” diye belirtti.
“OHAL DARBE KADAR TEHLİKELİ”
Darbe girişiminin önlenmesinin ardından uygulamaya konulan başka antidemokratik uygulamaların da en az darbe kadar tehlikeli olduğunu ifade eden Tanrıverdi şunları söyledi. “Önceki gün 3 aylık bir OHAL yasası uygulamaya konuldu. OHAL yasası tüm hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi demektir. Mevcut yasal düzenin, hukukun bir kenara bırakılarak bir takım kişilere olağan üstü yetkilerin, gücün verilmesidir. Hak ihlalleri yapanlar hakkında hiçbir hukuki işlemin yapılmamasıdır. OHAL demek ifade özgürlüğünün, basın-yayın hakkının kullanılmaması demektir. Darbeler ve OHAL’ler acılarla doludur. Gerek 12 Mart, gerekse 12 Eylül ve sonrasında buna benzer antidemokratik uygulamalar olmuştur. Yıllarca sıkıyönetim, OHAL altında yaşamış biri olarak şunu ifade etmek istiyorum; OHAL bir sıkıyönetim demektir. OHAL’de hak aramanın önü kapalıdır. Yine yapılan hak ihlallerini savunmak, buna karşı duruş sergilemek tamamıyla yasaklanıyor. Örgütlenme, gösteri, yürüyüş önüne engeller konuyor. Çok önemli olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önü kapanıyor. Bunun anlamadı şudur, Siz işkenceye tabi tutulduğunuzda işkenceyle ilgili herhangi bir hak arayamazsınız. Halbuki işkence insanlık suçudur. Yine anayasa mahkemesine başvuramayacaksınız. Bu diktatörlük demektir, keyfi idare demektir, krallık demektir. Yani darbe bahane edilerek AKP’nin gerçekleştirmek istediği diktatörlük rejimine bir gidiş söz konusudur. Buna karşı olanlar da sindirilmek istenmektedir.”