VARİNLİOĞLU, DANA ADASI’NIN TARİHİ ÖNEMİNİ ANLATTI | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 

VARİNLİOĞLU, DANA ADASI’NIN TARİHİ ÖNEMİNİ ANLATTI


 

Doç.Dr. Günder Varinlioğu, Boğsak ve Dana Adası’ndaki çalışmalarını anlattı. Varinlioğlu, Ada’nın geçmişte önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.

Haber Merkezi

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr.  Günder Varinlioğlu, Yüksek Lisans Öğrencisi Hilal Küntüz ile birlikte Mersin Deniz Ticaret Odası meclisine konuk oldu.  Doç.Dr.  Günder Varinlioğlu, Mersin Deniz Ticaret Odası’nın (MDTO) mart ayı meclis toplantısı öncesinde meclis üyelerine Boğsak ve Dana adalarında yürüttükleri araştırmalara ve Boğsak Arkeolojik Yüzey Araştırması (BOGA) Araştırma ve Tanıtım Merkezi Projesine ilişkin bilgi verdi. 
Yüksek Lisans Öğrencisi Hilal Küntüz ile birlikte bir sunum yapan Varinlioğlu, Türkiye’de arkeoloji dendiği zaman sadece kazı biliminin akla geldiğini, bu anlayışın 20. yüzyılın ilk yarısından kalma bir anlayış olduğunu, arkeolojinin son 70 yıldır çok farklı araştırma türlerini bünyesine kattığını söyledi.  Yüzey araştırmasının artık kazıdan önce yapılan bir ön araştırma olarak kabul edilmediğini vurgulayan Varinlioğlu, başkanlığını yürüttüğü BOGA’nın Türkiye’de yürütülen en kapsamlı ve en yenilikçi yüzey araştırması olduğunu belirtti. 

“Araştırma yöntemleri ve yoğunluğu açısından BOGA bir arkeolojik kazı kadar kompleks hatta birçok kazıdan çok daha kapsamlıdır” diyen Varinlioğlu, bu çalışmaların farklı uzmanlıklardan bilim insanlarının bir arada çalışmasını gerektirdiğini, bu nedenle ekiplerinde sadece arkeologlar değil deniz arkeologları, sanat tarihçiler, mimarlar jeologlar, harita mühendisleri, peyzaj mimarları, tarihçiler, kültürel miras uzmanları ve sosyal antropologların da bulunduğunu ve ekibin her yıl daha fazla genişlediğini bildirdi. Varinlioğlu, 25 yıl önce okulda öğrendikleri yöntemleri ve teknikleri kullanmadıklarını, sürekli yeni teknolojileri takip ederek yurt dışında kullanılan, ülkemizde bilinmeyen ya da henüz yaygınlaşmamış teknolojileri projeye dahil ettiklerini de sözlerine ekledi. 
 
“KENDİ DEĞERLERİMİZE YABANCI KURULUŞLARIN SAHİP ÇIKIYOR OLMASI ACI BİR DURUM”
Yüzey araştırması doğru anlaşılmadığı için mali destek bulmakta zorlandıklarını ve çalışmalarını yabancı hibelerle yürütmeye çalıştıklarını dile getiren Doç.Dr. Günder Varinlioğlu “Türk’ün kendi değerlerine yabancı kuruluşların sahip çıkıyor olması acı bir durum” ifadesini kullandı. Varinlioğlu, tüm zorluklara karşın 2010 yılından beri gelişerek büyüdüklerini, kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına ve Mersin’in kültürel değerlerinin ön plana çıkarılmasına önayak olduklarını kaydetti. 
2010-2015 yılları arasında Boğsak’ta yoğun olarak çalıştıklarını, 2011 yılında Dana adasında çalışmaya başladıklarını, 2016 yılında çalışmaların yoğunluğunun Boğsak’tan Dana Adası’na geçtiğini anlatan Varinlioğlu Boğsak Adası ile ilgili şu bilgileri verdi: “Boğsak yaklaşık 7 hektar büyüklüğünde sarp ve çorak bir kayalıktır. Burada aktarılan bilgilerin hemen hemen tümü bizim çalışmalarımız sonucunda ortaya çıktı. 1970’lerde İstanbul Üniversitesi’nden Semavi Eyice burada kısa bir dönem çalışmış. Biz 2010 yılında adaya adım attığımızda burada Bizans dönemine tarihlenebilecek kalıntılar olduğunu biliyorduk. Başka hiçbir bilgi yoktu. Bizim araştırmalarımız; bu küçücük adada MS 4. yüzyıldan başlayarak adanın tüm yüzeyini kaplayan büyük bir yerleşimin ortaya çıktığını gösterdi. 7. yüzyıla kadar bu yerleşim çok yoğun olarak devam etmiş. Daha sonra 9. yüzyıla kadar nüfus azalarak devam etmiş. Küçük bir aradan sonra 12. yüzyılda adada yeniden canlanma hareketlenme görülmüş. Adadaki tek Grekçe yazıt, bize buradaki yerleşimin adını veriyor: Asteria. “Asteria isimli bu yerleşimde evler, depolar, ticari mekanları içerebilecek büyük bir mahalle var. Kıyı boyunca kesintisiz devam eden ve işlevleri çok daha belirli olmayan yapılar var. Sarnıçlar ve kanallar dan oluşan bir su sistemi, mezarlık ve tam 7 adet kilise bulunuyor. Yani Asteria’da Hristiyan bir topluluk yaşamış. İnşa ettikleri bu yerleşim de geniş bir dinsel ağın parçasıymış.”

“BOĞSAK’IN GELİŞİP ZENGİNLEŞMESİ AYATEKLA’YA OLAN HAC HAREKETİ İLE BAĞLANTILI” 
Ayatekla’nın Anadolu’nun en önemli hac merkezlerinden biri olduğunu hatırlatan Varinlioğlu Boğsak’ın gelişip zenginleşmesinin de tam da bu Ayatekla’ya olan hac hareketi ile bağlantılı olduğunu düşündüklerini kaydetti. 
 BOGA ekip üyesi Hilal Küntüz ise Dana Adası’na ilişkin bilgi verdiği konuşmasında; adada yerleşimin iki alanda yoğunlaştığını, adanın kuzeybatı kıyısında Erken Roma Geç Antik Çağ bölgesine ek olarak, güney tepesindeki kalede ve çevresinde ikinci bir merkez bulunduğunu söyledi. Bu kalenin olasılıkla Erken Klasik Çağda ortalama MÖ 6. yüzyılda geçici bir askeri üs olarak inşa edildiğini, MS 5-6. yüzyıllarda da elden geçirilerek içine bir kilise eklendiğini, kıyıda ilk kez erken Erken Roman Çağı’nda çok küçük bir yerleşim oluştuğunu ancak esas yerleşimin gelişimi ve büyümesinin tıpkı Boğsak gibi MS 4. yüzyıldan sonra gerçekleştiğini, bu dönemde yerleşime konutlar, dükkanlar, hamam vb hizmet yapılarının yanı sıra 5 tane de kilise eklendiğini aktardı. 
 Verdikleri bu bilgilerin yüzeyde yapılan sistemli bir çalışmayla toplanan verilere dayandığını belirten Küntüz, kalıntı bölgesinde bir ızgara sistemi takip edilerek bu yüzey buluntularının istatistiksel dağılımlarının kaydedildiğini, vardıkları sonuçların geniş bir veri grubuna dayandığını söyledi.    
 Taşucu’nun parçası olduğu deniz ticaret ağının kapsamını, yüzeyde bulunan kalıntılarla, en çok da seramiklerle tespit edebildiklerini vurgulayan Varinlioğlu ise Taşucu bölgesinin; yaklaşık 1700 yıl boyunca ama en çok da İstanbul’un- o dönemki adıyla Konstantinopolis’in- Roma’nın doğu eyaletlerinin başkenti olduğu MS 330 yılından başlayan yaklaşık 800 yıllık süreç boyunca, özellikle Doğu Akdeniz bölgesi ile ticaret yaptığını belirtti. Varinlioğlu şöyle konuştu: “Bu bölgenin yerleşimleri ve limanları Akdeniz coğrafyasına sıkı sıkı bağlı. Ticaret demek bu coğrafya için deniz seyahati demek. Çünkü deniz tehlikelere karşı en hesaplı ve en güçlü ulaşım aracı. Bu hatlarda sadece ticari mallar hareket etmiyor. Hacılar, ordular, seyyahlar, askerler ve yöneticiler de aynı yolları kullanıyor. Yani mallarla tespit ettiğimiz bu yollar sadece tüccarların değil, insanların ve kültürlerin de iletişimini gösteriyor. İstanbul’un MS 330 yılında Doğu Roma’nın başkenti olmasıyla Akdeniz’in ticaret yolları da yön değiştiriyor.  Daha önce imparatorluğun başkenti olan Roma’ya giden mallar artık İstanbul’a yönlenmeye başlıyor. Böylece Doğu Akdeniz’in ticaret yolları daha önce görülmediği kadar canlanıyor. İşte Boğsak ve Dana adalarındaki yerleşimler de tam da bu canlanma dönemine denk geliyor.”
 
“DANA ADASI’NDAKİ ZENGİNLİĞİN TEMELİNDE TAŞ TİCARETİ YATMAKTADIR”
Varinlioğlu ve Küntüz, toplantıda ayrıca şu bilgileri aktardı: Dana Adası, Boğsak Adası’nın Ayatekla’ya ve Hristiyanlığın kutsal toprakları olan Kudüs ve civarına hac hareketi ile bağlantılı olarak gelişen bir ada yerleşimidir. Dana Adası’nın en dikkat çekici özelliği ise adanın kuzey batı yamaçlarındaki ve kıyısındaki taş ocaklarıdır. Bugün kuzey batı kıyısı boyunca, bu taş ocakçılığının izlerini ve sanayi ile bağlantılı yerleşimin izlerini görebiliyoruz. Kanallar, basamaklı taş ocağı kesikleri ve taşları teknelere yüklemek için kullanılan rampalar bu muazzam taş ocakçılığı konusunda bilgi sağlıyor. Kıyı hattı boyunca kiliseleri ve hamamı tanımlayabiliyoruz. Diğer kalıntıların işlevlerini söylemek mümkün değil, çünkü çoğu dalga etkisiyle aşınmış ve taşları çekildiği için geriye fazla bir şey kalmamış. Bunlar dükkanlar, misafirhaneler lokantalar ve evler olabilir. Bir de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda belki çok sonraları çekek yeri olarak kullanılmış birkaç girinti. Yeterince arkeolojik veri olmadığı için bu konuda ancak tahmin yürütülebilir. Kıyı hattının arkasındaki yamaçlarda önce geniş bir yerleşim bölgesi var. En arkada ise yamaç boyunca nerdeyse 1,5 km kesintisiz uzanan muazzam bir taş ocağı bölgesi yer alıyor. Mersin’in batı kesimlerinde antik çağdan günümüze binaların ana malzemesi taştır. Konstantinopolis’in Doğu Roma’nın başkenti olmasından itibaren bu bölgede yoğun bir inşaat faaliyeti başlamıştır. Bunun için çok büyük miktarda taşa ve harç üretmek için kirece ihtiyaç var. İşte Dana Adası tam da bu inşaat faaliyetinin ortasında geniş bir coğrafyaya kireç taşı sağlayan bir endüstriyel merkez olarak ortaya çıkmıştır. Araştırmalarımız gösteriyor ki, Dana adası tüm Akdeniz havzasında bugüne dek bilenen en büyük kireç taşı ocaklarıdır ve belki de en büyüğüdür. Dana Adası’ndaki zenginliğin temelinde taş ticareti yatmaktadır.”

BOGA ARAŞTIRMA VE TANITIM MERKEZİ PROJESİ 
Araştırmaları zor koşullarda gerçekleştirdiklerini belirten Varinlioğlu ve Küntüz iklim koşulları nedeniyle sabah çok erken saatlerde elektriği ve suyu olmayan bir tekneyle denize açıldıklarını gerek arazi çalışması sırasında gerekse arazi çalışmalarının ardından yoğun ve uzun bir çalışma süresi gerektiren verilerin yorumlaması, değerlendirilmesi ve sorgulanması sürecinde kullanabilecekleri bir ofis alanı olmadığını, konaklama ve ulaşım konusunda sıkıntılar yaşadıklarını anlattılar.  
Arazi çalışmaları sonlanınca bir sonraki sezona sıfır bütçe ile başladıklarını kaydeden Varinlioğlu, Kültür Bakanlığı’nın yüzey araştırmalarına bütçe ayırmadığını, üniversite bütçelerinin komik düzeyde olduğunu, bu nedenle yüzey araştırmalarının çoğunlukla gönüllülük esasıyla yapıldığını söyledi. 
2012 yılında konaklama ve araştırma için Boğsak’ta atıl durumdaki bir ilkokul ve bahçesini kullanmaya başladıklarını bildiren Varinlioğlu, 2018’de önemli bir gelişme olduğunu, Silifke İlçe Millli Eğitim Müdürlüğü ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi arasında bir işbirliği protokolü imzalandığını, bu protokolle Boğsak İlkokulu ve arsasının BOGA Araştırma ve Tanıtım Merkezi olarak işlevlendirilmesine karar verildiğini dile getirdi. 
Ekip olarak var olan yapıların basit onarımla rehabilitasyonunu ve basit prefabrik yapıların inşasını içeren bir proje hazırladıklarını, proje kapsamında söz konusu alanı çok işlevli bir sosyal mekana dönüştürmek istediklerini, basit onarım ve düzenlemelerle bu alanın araştırma ve yaşam mekanı haline getirilebileceğini ifade eden Varinlioğlu, hazırlanan projeye ile ilkokul binasının ofis ve konaklama alanı olarak kullanılmasını, lojman kısmında ise okuldaki mevcut kitapların düzenlenmesi ile oluşturulacak ve köy halkının kullanımına açılacak bir kütüphane oluşturmayı planladıkları bilgisini verdi. Doç.Dr. Günder Varinlioğlu ayrıca sınıflardan birinde bulunan etnografik malzemeyi bilgilendirme panoları ve etiketlerle sergileyecekleri bir prefabrik bir mekana taşımak istediklerini de belirterek bunun için mali kaynağa ihtiyaç duyduklarını belirtti. Varinlioğlu kurum ve kuruluşların projeye destek vermelerinden mutlu olacaklarını söyledi. 

 

 


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA